JoomlaLock.com All4Share.net

TASAVVUFTA HİLÂFET VE VEKÂLET -2-

2- Tasavvufta Vekâlet:

Bir mürşidi kamilin; imanına, ihlasına, gayretine güvendiği müridine kendisi yokken mürşidi adına ders vermeye, sohbet etmeye, durumlarıyla ilgilenmeye ve izin verildiği ölçüde virdlerini artırmaya izin verdiği kişiye vekil denir. Bu vazife mürşid hayatta olduğu müddetçe ve izninin devam ettiği sürece devam eder. Şeyh hayattayken vazifeden almışsa veya o şahsa hilâfet vermeden vefat ederse vekalet biter. Posta oturan zat devam izni verirse devam eder. Yoksa vazifesi biter.

“Vekiller, şeyhlerin temsilcileri konumundadır. Bu sebeple hâl ve hareketlerine çok dikkat etmelidir. Evinde veya dışında, gizli veya aşikâr hallerde şeriata dikkat etmeli, şeyhini temsil ettiğini unutmamalıdır.

Vekil kendini ihvanın hizmetçisi bilmelidir. Vekâlet bir makam değil, bir hizmettir. Bu sebeple bir kibir, gurur vesilesi olmamalıdır. Vekillik istenmemeli, ancak verildiği takdirde reddedilmemelidir. Vekil görevini ihlâs ve samimiyetle yaparsa sevabı çok büyüktür. Peygamber (sav) Hz. Ali’ye; “Allah’ın senin elinle bir kişiye hidayet etmesi senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır.” buyurmuştur. Bir başka hadisi şerifte: “Kim bir hayra sebep olursa o kimseye de hayrı işleyenin sevabı gibi ecir verilir.” buyurmuştur. Şayet vekaleti dünyevi emellerine alet eder, müritlerin parasını toplama veya toplumda bir nüfuz elde etme gibi kötü maksatlı kullanırsa vebali çok büyüktür.

Vekillere saygı ve hürmet etmeli, toplum içinde değerlerini düşürecek davranışlardan kaçınmalıdır. Fakat şeyhlere olduğu gibi onlara edep tutmak yanlıştır. Aslında vekil olsun veya olmasın her mümin, mümin kardeşine, özellikle büyüklere ve âlimlere hürmet ve saygı göstermeli, kimseyi küçük görmemeli, halk arasında küçültmemelidir. Vekiller de mütevazı ve vakarlı olmalı, çevresindekilere şefkat ve merhametle davranmalıdır. Şeyhler, müritlerini kendine değil, aslında Allah’a bağladığı gibi vekiller de müritleri kendine değil şeyhine bağlamalıdır.

Ayrıca şeyhin dergâhında, özellikle meclisinde vekillik geçerli değildir. (Su bulunduğunda teyemmüm bozulduğu gibi.) Şeyhin huzurunda halifesi bile olsa herkes mürittir. Şeyhten başkasına iltifat edilmemelidir.” (Sorularla Tövbe ve Tasavvuf- Süleyman Hoca)

Yukarda tarif edilen tasavvufi manada vekillik aslında çok mühim bir vazifedir. Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde “Halifeler asıl olarak mürşidlerini temsil ederler, fakat vekiller saâdâtı kiramı temsil eder.” buyurmuşlardı. Bu yönüyle önemli ve faziletli bir görevdir. Bu açıdan baktığımızda vekil olan şahsiyet hem şeyhini hem de saâdatı temsil edebilecek ahlaki yaşantıya sahip olmalıdır. Onunla muhatap olan gerek ihvan gerekse diğer mü’minler onda mürşidinin yansımasını görmelidirler. Halifelerde olduğu gibi şer-i şerife ve sünenatı seniyyeyye gönülden bağlı olmalıdırlar.

Günümüzde bu noktada da bir enflasyon görmekteyiz. Aynı bölgede bir mürşidin onlarca vekili ve her vekilin yanında tuttuğu üç beş mürid. Şer-i şerifin uygun görmediği ortamlarda -mesela faizli bankalar- çalışan insanların erkek vekil yapılmaları; İslam’ın öngördüğü tesettüre ve mahrem-namahrem hususlarına dikkat etmeyen bayan vekiller tasavvufi ekolleri anlaşılmaz hallere sokuyor. Vekilin en önemli vazifesi tevbe vermek iken tevbe etmemiş olan bir kişinin başkalarının tevbelerine şahit olmaları ne kadar uygundur, iz’anınıza bırakıyoruz.

Hâce Hazretleri’yle bir yerde otururken elli yaşlarında bir zat geldi. Hâce Hazretleri (ks) sünnet gereği tanışmak istedi. O zatta kimliğini ve oturduğu yeri tanıttıktan sonra, bir tarikate de bağlı olduğunu, şeyh efendisini sadece bir kere gördüğünü ve kendisine hem ders hem de vekalet verdiğini anlattı. Hâce Hazretleri hayretle sordular; “Sizin hangi üstün özelliğinizi gördü de hemen vekalet verdi?” diye sorduklarında “Hiç! Ben hiçbir bilgisi olmayan bir kişiyim. Ama bizim orada şeyh efendiden dersli kimse yok. Ben onlara ders vereyim diye verdi.” şeklinde cevap verdi.

Şimdi  sormak lazım değil mi ki; ümmet-i Muhammed’in en çok muhtaç olduğu bir yol olan  tasavvuf yolunu bu kardeşimiz o insanlara nasıl anlatacak? O Müslümanın eline acaba Hazreti Musa’nın yed-i beyzâsı gibi bir keramet mi verildi de elini vurduğu kişiler hidayet bulacak.

Himmete muhtaç dede,
Gayriye nasıl himmet ede!

Buyuran büyüklerimizin kelamı burada hatırımıza gelmiyor mu?

Bir de vekaletin mürşidin vefatıyla bitmesi hususuna gelince; bu da bugün farklı bir muamma olmuş. Kendinden sonra bir halife bırakmayan mürşidi kamiller veya bıraktığı halde onu tanımayıp kendini halife gibi tanıtmaya çalışan vekiller günümüzde nefsin enaniyyetine düşmüş insanları ortaya çıkarmıştır. Kendilerinde olmayan hususiyetleri insanlara varmış gibi gösteren müteşeyhler, Peygamber Efendimiz’den rüyada aldıklarını sohbet edip internetteki video paylaşım sitelerine koyduranlar, sohbet ederken “Vallahi ben şeyhim, billahi ben şeyhim” gibi sözler sarfedenler, kendilerine nikahı helal olan kadınlara el öptürüp banyoda sırtına kese yaptıran müsveddeler hep vekillikten sonra kendi kendilerine icazet vermişlerdir.

Halbuki tasavvuf yolu yokluk değil miydi? Biz tasavvufun edebini, ahlakını sahabe efendilerimizden öğrenmedik mi? Cennetle müjdelendikleri halde günahlarını düşünerek “Ya rabbi keşke beni bir ot olarak yaratsaydın da, beni bir otlayan koyun yeseydi de senin huzuruna bu halde gelmeseydim.” Ya da “Keşke beni bir koç olarak yaratsaydında sahiplerim beni kesip yeseydi.” gibi ilticalarda bulunmuşlardır. Evliyaullah hazeratının büyükleri kendilerini hep gizli tutmaya çalışmışlar, hayatlarında bir kere dahi “ben”  kelimesini kullanmamışlardır. Buyurmuşlar ki; “Telefon rehberi ve kapı zilinin dışında bir yere ismini yazdırman kibir olarak sana yeter.”

İşte eğer bu iddiada bulunan insanlar ashabı kiramın ve evliyaullah hazeratının yolundan gittiklerini iddia ediyorlarsa önce varlık günahına bir tevbe etsinler. Şeriat-i mutahharaya ve Efendimiz’in temiz sünnetine uysunlar. Sonra Allah’a ne kadar yakın olduklarını ve nasıl dost olduklarını dinleyelim.   

Netice-i kelam olarak Cenabı Hak bizleri emri bil ma’ruf ve nehyi anil münker için gönderdi. İster  halife olalım ister vekil olalım eğer insanları Allah’a, Allah’ı da insanlara sevdirme vazifesini yapabiliyorsak ne âla. Yani insanlığı Allah’a çağırıyorsak güzel, yok kendimize çağırıyorsak vasfımız ne olursa olsun çirkin. Aksi halde nefsimizi büyütmeye kılıf aramış oluruz. Bu günah olarak bize yeter.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 HAZİRAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort