JoomlaLock.com All4Share.net

İMANDAN SONRA EN BÜYÜK AMEL

İbadetler Cenâbı Hakk’a Sunulan Hediyelerdir
Hâcegân Cemaati’nin İslâm’ı “Ya hep ya hiç” düsturu üzere anladığı ve bu anlayışın nasılı ve niçini yakın geçmişte yayınlanan sohbet ve makalelerde izah edilmişti. Bu anlayışın penceresinden bakarak bizler tenzihi de olsa bir mekruhu haram gibi görür, alâ kaderil imkân ictinab etmeye çalışır; aynı şekilde müstehab bir ameli de farz gibi kabul eder, elimizden geldiğince ifasına gayret ederiz. Çünkü bizim her şeyimiz “Namazımız, ibadetimiz, hayatımız ve ölümümüz âlemlerin Rabbi olan Allah” içindir. Neticede en küçük bir mekruhu da kebair bir günahı da sevmeyen Hak Teâlâ’dır. Ve bu fiil O’nun (cc) murakabesi altında iken icra edilir. Yanlışın mahiyetinden, şeklinden ziyade kime karşı işlendiği dikkati nazara verilir.

Yine önceki aylardaki sohbet ve makalelerden hatırlanacağı üzere kulun salih amelleri, güzel fiilleri Hakk’a sunulan hediyeler gibidir. İster küçük bir sevap olsun ister en makbul/hayırlı bir amel olsun, hediye edilen varlık değişmediğinden fiilin aynı hassasiyet üzere yapılması gerekir.

Bununla birlikte İslâm bir düzen dinidir. İslâm’ın her rüknü bir nizam üzeredir. Vecibeler taşıdığı mânâ ve içeriğindeki yoğunluk itibariyle ehem mühim sıralamasına tabidir. Dergimizin bu ayki dosya konusu olan “Namaz ibadeti” de Kur’ân ve sünnette mevcut hükümlerle bu sıralamanın imandan sonra ikinci sıradaki emridir.

Gözümün Nuru Namaz

Fahr-i Âlem Efendimiz (sav): “Bana dünyanızdan kadın ve güzel koku sevdirildi. Gözümün aydınlığı ise namazdadır.” buyurmuşlardır. Belki geçmiş sayılarda namaz ile ilgili sohbet ve makaleler yine yayımlanmıştı fakat Efendimiz’in “gözünün nuru” bizler için, Hâce Hazretleri’nin (ksa) ifadeleriyle “Geçemediğimiz bir mesele”dir. Namaz sürekli konuşulması, birbirimize hatırlatılması, üzerinde farklı cephelerden tefekkür edilmesi gereken bir konudur.

Daimi Namaz

Hz. Mevlânâ (ks) Mesnevi’sinde
Penç vakt fî salât-i kâimûn,
Âşıkanda fî salât-i dâimûn.
Ney be-penç ârâm gired ân humar,
K’anderan serhâst ne pansad hezâr

Bir günlük namaz beş vakittir ama âşıkların namazları süreklidir. Zira onların sarhoşluğu değil beş vakitle yüz binlerce vakitte bile teskin olmaz, buyururlar…

Namaz ibadeti kulun Hakk’a yakınlığının zirve noktasıdır. Efendimiz (sav): “Kulun Rabbi’ne en yakın olduğu anı, secde anıdır.” buyurmuşlardır. Kul namazla adeta Cenâbı Hak ile beraberliğin startını verir ve bu beraberlik ömür boyu devam eder. Kuluna müştak olan, Kendisi’nin kulları tarafından sürekli sorulmasını dileyen ve kullarına çok yakın olduğunu bildiren Rabbimiz de bu beraberliğin hayatın tamamına yayılması için günlük farz olan beş vaktin üzerine, adeta bu beraberlik hiç bitmesin diye Efendimiz aracılığıyla bildirdiği sünnet ve nafile namazların kılınmasından memnun olmuştur.

Allahu Teâlâ kulunun Kendisi’nden başkasına yönelmesini istemez. İnsanın başına gelebilecek ne türlü sıkıntı olursa olsun Kendisi’ne yönelmesini arzu eder. Korktuğunda, herhangi bir meselede ikilemde kaldığında, bir muradı yerine geldiğinde, güneş tutulduğunda, yağmur yağmadığında bile sığınılacak liman olarak kulun Kendisine gelmesini/dönmesini murad eder.  

Kul açısından ise bu beraberliğin her vakitte kontrol edilmesi, muhasebe edilmesi gerekir.

Âşık için namaz Rabbi’nden bir şeyler koparacağı araç değil, adeta sevgilisi ile görüşebilmek için sürekli vesileler arayan ve bulduğu en küçük fırsatı bile kaçırmamaya gayret eden kişinin hali gibi olmalıdır. “Bir gece ansızın gelebilirim.” şarkısında olduğu gibi Rabbi’nin tecellilerine sürekli hazır durumda olmalıdır. Hz. İbrahim’in kıssasında olduğu gibi fakir bir kulunun gönlünde kendisine misafir olan Rabbi’ni çeşmeye su getirmeye göndermekten sürekli korkmalıdır.

İşte bu uyanıklığın zemini, talimgâhı namazdır. Kul kıldığı bütün namazlarla bu beraberliğin antrenmanını yapıyordur aslında. Her vakit bir buluşma anıdır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, öğle namazını kılarken sabahtan öğlene kadar kendisini yaşattığı, nimet verdiği ve içinde bulunduğu vaktin namazını eda etmeye muktedir kıldığı için şükretmeli, bir sonraki vakte kendisini istikamet üzere iletmesi için yalvarmalıdır.

Allah’ı Görür Gibi Namaz Kılmak

Peki, böyle bir namaza bizi ulaştıracak vesileler nelerdir? Cenâbı Hakk’ı görür gibi bir namazı nasıl kılabiliriz? Neden bizim namazlarımız hep unuttuğumuz işlerimizi hatırlayarak geçiyor?…

Büyüklerimiz bu halimize şöyle bir misal getirirler: Bir halterciyi düşünün… O halterci küçük yaşlardan itibaren ağırlık kaldırma eğitimi almış küçük kilolarla başlayarak zamanla dünya rekorları kırabileceği ağırlıkları kaldırabilecek hale gelmiştir. Elde edilen başarının temelinde sistemli ve disiplinli bir çalışma metodunun olduğu şüphesizdir.

Nasıl ki hayatında hiç halter kaldırmamış bir kişi ilk kez denediği çok hafif bir ağırlığı bile kaldıramayacaksa hakikat yoluna sulûk etmemiş, hiçbir manevi antrenmana katılmamış bir kişinin yukarıda bahsedilen şekilde bir namaz kılması mümkün değildir. Razı olunan , makbul olan, huzurlu, bizleri kötülüklerden ve fenalıklardan alıkoyacak bir namaz için namazın öncesindeki halimiz çok önemlidir. Eğer biz namaza başlayana kadar ki zamanımızı sanki namazdaymışız gibi geçirmiyorsak namazımızın huzurlu olmasını beklemek kendimizi kandırmak olacaktır.

Namaz ve Sohbet

Hâcegân yolunda zahir ibadetlerden namazın, batını izdüşümü sohbettir. Nasıl ki namazına dikkat etmeyen bir kişi Müslüman bile olamıyorsa musahabe fiilini icra etmeyen kişi de Hâcegân saliki olamaz. Bu manada Hâce Hazretleri (ksa):  

“Adam bir yerden kalkmış gelmiş, ‘Ben bağlanmak istiyorum.’ diyor. Kendince bağlanmış, ders alacak. Belki ona verdiğimiz evradı-ezkârı sürekli yapacak ama hiç sohbete gelmeyecek, hiç ihvanla kaynaşmayacak, hiçbir hizmette bulunmayacak, bu yolun esası, âdâbı, erkânı ne, bunları, içine girmediği için, anlayamayacak... Böyle bir bağlılığı ben kabul etmiyorum. Böyle bir insan, fakirin gıyabında buraya bağlı olduğunu söylese de böyle bir bağlılık olmaz. Anladığımız bağlılık böyle değil.

Bu yolda olan insanda bu yolun emareleri, eserleri, güzellikleri bir şekilde yansımalı. Bu da ancak manevi alışverişin sürekliliği ile olmalı. Virdlerini yaptığı gibi, zaman zaman fırsat buldukça, müsait dönemde sohbete gelmeli, ihvanla kaynaşmalı, paylaşmalı, sohbetleşmeli ve bu yola bir katkısı dokunabilecekse onu esirgememeli, bu yolun bir nimeti varsa ondan istifade etmeli, onu paylaşmalı...

Bu sirkülasyon içinde bağlılık güçlenir, kuvvetlenir. Bu insan da değişir. Böyle kemâle erer. Sırf tesbihle bağlanma bağlılık değildir.” buyururlar.

Sohbetle insan nasıl namaz kılınacağını öğrenir. Her ne kadar bu hakikat  tasavvufu anlayamayan bazı okumuş cahiller tarafından maksatlı; “Cahilin sofusu şeytanın maskarası.” buyrulan kişiler tarafından da bilmeyerek çarptırılsa da büyüklerimizin buyurduğu üzere “Namazın kazası olur, sohbetin kazası olmaz.” Bu ifade hâşâ namazın değerini tahfif eden bir söz değildir. Bu kelam ile büyüklerimiz sohbetin öneminin ne denli büyük olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü sohbette insana namaz anlatılır. Sohbet namazın abdesti gibidir. İnsan sohbetle görülen, görünmeyen bütün kirlerini gidermenin yolunu öğrenir.

Örneğin namazdan önce misvak kullanmak sünnettir. Kişi bu sünneti hadis mecmualarından öğrenebilir. Fakat misvak ile masivanın aynı kökten türediğini ve misvaktan muradın zahiri temizlik olduğu gibi “Allah’ın dışındaki her şeyden” beri olmaya gayret etme anlamını da taşıdığını sohbetle öğrenir.

İnsan sohbetle, namazda kalıbıyla kalbini birleştirmeyi talim eder. Rabbimiz’in sadece namazda değil, hayatın her anında “Bizi sürekli murakabe eden” olduğunu ve hareketlerine, haline ona göre çeki düzen vermesi gerektiğini sohbetle öğrenir…

Fakat ne yazık ki günümüzde bazı hakikatler ehlinde olmadığı için zayi ediliyor. Bugün davalarının imanı kurtarma davası olduğunu ileri süren bazı kesimler “Gel, sen tevbe et, gerisi kolay. Büyükler seni sırat köprüsünde yalnız koymazlar, seni geçirirler…” gibi saçma sapan bir anlayışı ön plana çıkarıyorlar.

Bizler evliyaya mutekidiz. Biiznillah, ayeti kerimede “evtad” buyrulan kazık/çivi gibi çakılan dağları Allah erlerinin himmeti titretir ve yerinden oynatır. Allahu Teâlâ onlara böyle bir güç ve kuvvet vermiştir, âmenna…

Ama eğer bir evliya etba’larına ibadeti emretmiyorsa, onları kulluğa teşvik etmiyor ve onları sürekli kontrol etmiyorsa bu zat ğavs-ı cihan olsa yanına gidilmez. Ve böyle bir cemaatin bağlıları inanıyorum ki ahirette, ebeveynleri konumunda olan büyüklerinin yakalarını tutacak ve niye bizi Rabbimiz’in emrettiği şekilde terbiye etmediniz, diyecekler.
Bu mânâda Hâce Hazretleri (ksa): “Ya el ele cennete gideriz ya da sizi cehenneme kadar kovalarım.” buyururlar. Yani size yaptığımız nasihatlere, tavsiyelere, size ilaç kabilinden verdiğimiz manevi reçeteye uyarsanız hep birlikte, Allah’ın izniyle, cennete gideriz. Yok, bunlar bizim nefsimize ağır gelir, biz bunları yapamayız, derseniz yolunuzun sonu cehenneme çıkar…

Yine aynı şekilde bir cemaat sözüm-ona insanlık için yaptığı hizmetleri öne sürerek bağlılarına “Siz hizmet ediyorsunuz, bulunduğunuz dairede, toplu mekânlarda namaz kılıp safınızı belli etmeyin. Akşam bütün namazlarınızı kaza edersiniz.” anlayışını empoze ediyor ve bu cemaatin bağlıları da; “Ben namaz kılarsam kariyer yapamam, yükselemem. Biz yükselemezsek de bu köşeleri dine, mukaddesata düşman insanlar kapar.” anlayışıyla namazlarını terk edebiliyorsa Müslümanların böyle bir topluluktan hemen uzaklaşması gerekir. Sen namazından taviz vererek ne olabileceğini zannediyorsun. Böyle bir akidedeki cemaat dünyayı kurtarsa beş para etmez. Bütün dünya nimetlerini toplasanız bir Müslümanın Allah için kıldığı bir vakit namazın yerini tutmaz.

Namazına özen göstermeyen, zaman ve mekânı müsait olduğu halde sürekli ruhsatlarla amel ederek takdim/tehir yapan mücahidler günümüzde çok. Bu gibi insanlar İslâm’ı bir hayat nizamı olarak kabul edip, yaşamlarının düzenini İslâm’ın belirlemesine  müsaade etmiyorlar. İslâm’ı bir ideoloji, içlerindeki vahşeti örtmeye yarayan bir örtü olarak kullanıyorlar. Dinde aşırıya gidip hevalarını ilah ediniyorlar.

Yine Hâce Hazretleri (ksa) “Dünyada Allah’a imandan sonra yapılacak en büyük amel namazdır.” buyurmuşlardır. Bu kibâr-ı kelâmı kendimize hayat düsturu olarak belirlemeli ve namaz hakkında konuşurken ona göre konuşmalıyız.

Cenâbı Hak emirlerini nefsimizin arzularına göre tevil etmekten cümlemizi muhafaza etsin. Emrettiği şekilde dosdoğru olabilmeyi cümlemize nasib etsin…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort