JoomlaLock.com All4Share.net

MEVLÂNA BAHÇESİNDE

/Ben kendimi "geceye benzeyen gençliğimde gözlerim uyuyordu; ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım" şiirinin şümûlüne dâhil görürüm. Çünkü gençliğimde kendimi en yüksek bir intibah şahikasında görüyordum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, o intibah bir intibah değil, aksine, uykunun en derin perdesinde bulunmaktan ibaretmiş...    

Günümüzde, bir kısım medenîlerin, durmadan dem vurdukları münevverlik ve intibahın zirvesinde bulunma iddiaları, benim gençlik dönemimdeki, iddialarım nev'inden "tür" olsa gerek...    

Böyleleri, rüyasında güya uyanıp gördüğü şeyleri başkalarına hikâye eden birine benzerki; aslında bunlar, bu vaziyetleriyle, uykunun hafif perdesinden, daha derin, daha kalın bir perdesine intikal etmiş sayılırlar.    

Ah! Bir bilsem ki, bu denli derin gafletle, bir ölçüde ölü sayılan bu canlı cenazeler, yarı buçuk uykuda olanları nasıl uyaracaklar?..    

Ey uykunun en derin perdesinde iken kendilerini uyanık zannedenler! Dine aid meselelerde, gereksiz müsâmaha ve zararlı taklidlerle, şu medenî görünümdeki dünyaya yanaşmayınız! Zira, aradaki uçurumlar pek derindir. Doldurup muvâsala temin edemez ve onunla bir yere varamazsınız! Ya dökülür o çukurlarda helâk olursunuz veya bütün bütün kendi dünyanıza rağmen onlara iltihak edersiniz..!/

1-    Ey Hicran Yolcusu!

Ne zaman bu ismi duysam, ne zaman bu ismin, altında meftun olduğu yeşil kubbeyi görsem, hislenir, duygulanır, kendimi içinde bulunduğumuz şu süfli ortamdan bambaşka âlemde görür; yine kendimi, her tarafımı saran maddi esaret zincirlerini parçalamış, mânanın müşfik kollarına atmış bulurum.
Nasıl duygulanmam, bu ismi işitince? Nasıl kendimi bu yeşil kubbenin yarattığı atmosferin haricinde bırakır, onun saçtığı nûr deryasında müstağrak olmam?

Nasıl olur da bir çığ gibi gelişen, genişleyerek siyasi hudutların ötesinde bütün gönülleri fetheden bir Mevlânâ sevgisinden uzak bulunur, O’nun huzur ve sükûn bahşeden sözlerine bigâne kalırım?

Esasen bu mümkün değil. Duyan, düşünen, melek-i hissi dümûra uğramayan kimselerin peşini yakasını katiyen bırakmaz bu sevgi… Ve hayatı boyunca insanı daima sarar, daima kucaklar…

Aynı sevgi, aynı mânevi havanın beni de sarıp kucakladığını ne kadar hissetmişimdir. Bu sarışın verdiği derin, doyulmaz mânevi haz içerisinde mest olur, hayatımın en mes’ut demlerinin geçtiğine şahit olurum.

Maddileşen, tamamen maddenin kulu-kölesi durumuna düşen hayatımızın boğucu ortamında bazen o kadar daralır, o kadar sıkılırım ki, böyle kahredici bir zamanda ruhumun sarıldığı, kıskacına yakalandığı ezeli düşmanından kurtarmak, onu selâmete kavuşturmak için kendimi mâna önderlerinin hayat dolu huzuruna, zevk bahşedici atmosferine atarım. Süfli maddenin kendi yüksek evsafına hücum etmesinden, çok acı olarak belki de garip gelmesinden feryat eden ruhumun bu acıklı vaziyeti karşısında sabredemeyerek, ezeli düşmanının tamtamları arasında kendimi onun akıntısına bırakır ve yegâne teselli bulduğu Hz. Pîr’in dergâhına, onunla beraber bende sığınırım. Ezelî ve ebedî düşmanı olduğu madde haddine mi düşmüştü, huzur saçan o dergâha girebilsin? Hayır, oraya giremez. Işıktan rencide olan mahlûk misali o da mânevi önderlerin, ebediyet kervanını etrafa saçtığı nûr ve sükûndan korkar, olanca hızıyla kendi aşağılık diyarına kaçıp gider.

Sonsuzluk kafilesinin mümtaz bir siması olan Hz. Pîr’in dergâhı, benim için bir kurtuluş dergâhıdır. Tekniğin tesiriyle robotlaşan hayattan sıkılan ve şehrin gürültülü havasından ezilen ruhumu ancak O’nun dergâhında, ancak onun rayihalarıyla mest olan emsalsiz gülşeninde teskin edebilirim.

Ey sonsuzluğun sırrına ermiş, ebedi olmanın süruruna gark olmuş koca Pîr! Senin ve sizin yolunuzda olmak ne şeref! Zira bütün saadet sizin yolunuzda olmakta gizlidir. N’olur lütfunuzu unutmayın bizden, maddenin kurbanı olan insanlıktan esirgemeyin ve bizi de piştiğiniz  hicran kabında pişirin, aşk potasında eritin! Ya Mevlânâ!

2. Bahçeden Muvazeneler

a."Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol!"
Öyleyse sen de, madde ve mânâ yoksulunun elinden tut ki, Allah da (celle celâlühü) sana uçsuz bucaksız ruh ufukları bağışlasın. Fukaraya kol kanat ger, malın-mülkün bereketlensin, öte yurdun genişlesin. Bir ırmak gibi, geçtiğin yerleri yeşert, güzelleştir; Allah da (celle celâlühü) sana ebedî güzellik mülkü bağışlasın!    

b. "Şefkat ve merhamette güneş gibi ol!"
Güneş, rahmet sıfatının tecellisidir. Görkemli varlığıyla hep görevdedir. Asırlar üst üste devrilir, çağlar art arda sıralanır, güneş hep aynı güneştir. Bir göreve koşulmuştur ki, ikinci bir emre kadar kayıtsız şartsız itaattedir. Işığıyla, hararetiyle bir sebildir bütün varlıklar için. Şu dünya yüzünde birkaç gün yok farz edelim güneşi, o zaman anlarız onun ne büyük nimet olduğunu. Ey Âdemoğlu, madem yaratılmışların en şuurlusu, en şereflisisin, güneş gibi ol! Varlığına konmuş sevgi cevherinle, gönüllere yönel! İyi kötü demeden herkesi, hattâ en çok da kötüleri, sevgisizleri kucakla!     Çoğu gönüllerin sevgisizlikle katılaşıp karardığını anla ki, beklentisiz sevginle kurumuş kalmış gönülleri yeşert, ışıldat!    Güneşin seni, beni aydınlatması; başkalarını aydınlatmasına engel değildir. İlâhî kaynaktan beslenen sevgi, paylaşıldıkça çoğalır, bereketlenir.    Sevgin güneş gibi köşe bucak her yanı, yürek yürek herkesi kuşatsın, aydınlatsın. Sevgi ve merhamette güneş gibi ol ki, ilâhî güneşin parıltıları da seni kucaklasın. Güneş gibi ol ki, Allah (celle celâlühü) sana, şu başımızda dönüp duran güneşten daha   büyük ihsan güneşleri bağışlasın!"Aç herkese, açabildiğin kadar sîneni; ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..!"    

c. "Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol!"    
Başkalarının hatalarını örtmek, araştırmamak büyüklük ve inancımızın gereğidir. İnsanın bir hatasını yüzüne vurmak, faydadan çok zarar getirir. Hâlbuki olacaksa, dolaylı hatırlatma olmalı. Gece nasıl her şeyi görünmez kılıyorsa, sen de hataları öyle görünmezliğe büründür. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular: "Kim bir Müslüman'ın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da (celle celâlühü) o kimsenin ayıp ve kusurunu örter."     

Sen birinin kusurunu örtersin, bu meziyete karşı sevap alırsın şüphesiz; ama bundan daha büyük bir mükâfat var: Yüce Allah da (celle celâlühü) senin kusurunu örter. Allah'ın (celle celâlühü) kusur örtmesi, kulun kusur örtmesine benzemez. Hem dünyada bunun faydasını görürsün hem ukbada. Birinin kusurunu örtmekle onu mahcubiyet ve utanma duygusundan kurtarırsın; ama Allah'ın (celle celâlühü) kusur örtmesi ilâhî bir lütuftur. Yüce Yaratıcı, bir kulunun kusurunu örtüyorsa, bunda inceden inceye bir af ihsanı var. Öyleyse senin bir kusurun örtülecekse, bin kusur örtmeye değmez mi?    

Kusurları örtmenin nice hikmetleri var. Perde yırtılmasın, ara yerde pişmanlık ve tövbe için fırsat kalsın diye görmezden gelinmeli hata ve kusur. Böylece nefsin arsızlaşmasına değil; vicdanın uyanmasına zemin hazırlanmalı.     

e. "Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol!"
“Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır.” Öfkenin mantığı yoktur. Gelince kovar insafı, sağduyuyu. Öfkeyi bir sel gibi kabarıkken frenlemek, en büyük yiğitlik. Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) buyuruyor: "Öfke ateştir."; "Öfkelendiğiniz zaman hemen oturun, geçmediyse, uzanın, yatın!"; "Öfke ânında abdest alın!" Çünkü ateşi su söndürür.    

Ayakta olmak, harekete yakın olmaktır. Oturalım ki, fiilî teşebbüsten bir adım uzak kalalım. Olmadı, yatalım ki, öfke bizden daha da uzaklaşsın.    

f. "Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol!"
Toprak ayakaltındadır. Bitirdikleri, gönüllerde ve el üstündedir. Toprak hakir görünür, hep alçakgönüllüdür."Arz, âlemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın kalbidir. Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda isal eden yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semâvattan Hâlık-ı Semâvata daha yakın bir yoldur..." (Mesnevi-i Nûriye-Şûle)    

g. "Hoşgörüde deniz gibi ol!"    
Allah'ın (celle celâlühü) merhamet denizi sonsuz olduğu için herkesi, her şeyi kuşatır. O'nun (celle celâlühü) geniş mülkünde herkese, her şeye yer vardır; müsamahası havsalalara sığmayacak kadar geniştir Yüce Rabb'imizin (celle celâlühü). Deniz de kuşatıcı, uçsuz bucaksız oluşu ile sonsuzluğun remzidir.     

Denizde ne yaşamaz ki! Ama denizdeki varlıklar, kendi sınırlarını bilerek hayatlarını devam ettiriyor. Denizde her varlığının fıtratına göre yaşamasına müsamaha gösteriliyor ki, bu masmavi sular âlemi böylesine sırlı ve âhenkli güzellik kazanıyor. Hoşgörü de, insanı yüceltir, vicdan sahibi kusurluyu insafa çağırır. Başka varlıklara müsamaha ile bakmak, onlara bağrını açmak, büyük olmanın gereğidir. Bağrını açan, sevgi kazanır.     

h. "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!"
Mü'min olmanın vasıflarındandır: Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak. Herkesin elinden, belinden, dilinden emin olduğu, güvenilir kimsedir Müslüman.

O hâlde içimiz dışımız bir olmalı; maskesiz! İnsanları, kendin hakkında büyük beklentilere sokup işini zorlaştırma. Olduğumuz gibi görünmemek başımıza işler açar. Bir gün mutlaka ortaya çıkar gerçek. İçi dışı bir olmak, bir meziyet değil; bir mecburiyet mü'min için.     

Notlar:    
1- İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/315.
2- M. Said TÜRKOĞLU Mevlana'da Gönül Zenginliği S.Aralık 2007 Yıl :31 Sayı :347

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort