JoomlaLock.com All4Share.net

RASULULLAH’I İFTİHAR ETTİRECEK ÜMMET OLABİLMEK

Rasulullah'ı İftihar Ettirecek Ümmet Olabilmek - Yakub Haşimi Hocaefendi

Sayı : 106 - Ekim 2016

 

Rasulullah'ı İftihar Ettirecek Ümmet Olabilmek

 

Salavat olmaksızın kişinin hamdı, hamd etmesi eksik olur, teşekkürü yarım kalır. Nimetlerin, lütufların, ihsanların sahibi ve onların yaratıcısı/Hâlık’ı, onları bize veren Cenabı Hak’tır. Ama bunların bize bir veriliş sebebi var. O sebep de Sultanu’l-Enbiya’dır, aleyhissalatu vesselam. Bütün varlığın hilkatindeki sebep Efendimiz aleyhissalatu vesselam... Kişi nimetin sahibine teşekkür ederken sebebine de teşekkür etmezse şükretmiş olmaz, nankörlük olur. 

Ayeti kerimede Cenabı Hak adeta kendisine şükürle birlikte annemize babamıza da şükretmemizi emrediyor, onlara da şükret buyuruyor. 

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْناً عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ 

“Biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (Biz insana): ‘Bana, anana ve babana şükret!’ diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak Bana’dır.” (Lokman 14)

Onlar dünyaya gelmene vesile oldular, sebep oldular. Yemediler, seni yedirdiler; giymediler, giydirdiler… Her türlü zahmeti senin için çektiler. 

Bir sahabe yaşlı annesine sırtında Kabe-i Muazzama’yı tavaf ettiriyor… Şimdiki gibi vantilatör, klima, yerden soğutma vesaire hiçbir şeyin olmadığı, belki gölgede sıcağın elli derece olduğu bir ortamda sahabe annesini tavaf ettirirken Cenabı Peygamber onu seyrediyor. Sahabi, Efendimiz’in kendisine baktığını fark etmiş tavafı bitirdikten sonra bitap, yorgun, kan ter içinde Efendimiz’in yanına gelip,

- Annemin hakkını böyle ifa edebilir miyim ya Rasulallah, diye sormuş. Efendimiz buyurmuş ki; 

- Ömrün boyunca onu sırtında Kabe’de tavaf ettirsen seni karnında bir gün taşımasının hakkını ifa edemezsin… 

Dokuz ay seni karnında taşıdı. Seninle, oturdu, seninle kalktı, seninle yattı, seni korudu. En ufak bir dikkatsizliği senin hayatına mal olabilirdi.

Bu yüzden Cenabı Hak ayette sebebe de teşekkürü emrediyor. Buradan da anlıyoruz ki teşekkür anlamında sebebe şükretmedikçe şükür tamam olmuyor. Bütün bu varlık Sultanu’l-Enbiya (aleyhissalatu vesselam) hürmetine var edilmiş. Öyleyse O’na teşekkür etmedikçe Allah’a hamdimiz tamam olmaz. Bu yüzden Allah’a hamd ederken bir nimete besmele çekerken bir de salatu selam getirip Efendimiz’i hatırlamamız lazım. Çünkü bütün nimetler bir nevi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) patentlidir. Bütün nimetlerin patenti Hazreti Muhammed’e aittir. O’nun için, O’nun sebebine vardır. 

Cenabı Hak varlık alemini seviyeli yaratmış. Yani misal altın var, bakır da var; elmas var, çakıl taşı da var. Bu anlamda bakır da çakıl taşı da bir nimet... Nasıl nimet?.. Çakıl taşı olmasa biz elması anlayamayız. Allahu Teala mukayese yapmamız için, elmasın değerini net anlayabilmemiz için çakılı halk ediyor, onunla mukayese yapabiliyoruz biz. Bize elmasın değerini çakıl söylüyor. Bize altının değerini bakır söylüyor, bakır olmasa biz altını da anlamayız, bakırla mukayese edince bu daha kaliteli bir maden diyoruz. 

İnsanlar da böyle… Şimdi böyle alim, hoca müsveddeleri olmasa, sözde müslüman müsveddeleri olmasa gerçek alimin, fadılın, müslümanın kıymeti bilinmez. İş ki bunu anlayabilsek… 

FETÖ adında bir grup çıktı diye bütün müslümanları töhmet altında tutmak yanlıştır. Hadis sünnet karşıtı, tasavvuf karşıtı malum modernist ekipler fitnevizyona çıkıp cemaatleri şirkle, müşriklikle suçluyorlar. Bu insanlar çakıl taşı gibi… Bize, elmas olan insanların kadru kıymetini gösteriyorlar. Tarih boyunca gelmiş olan o insanların büyüklüğünü görüyoruz. 

Şimdi bu tip ekipler böyle yaptı diye biz İmam Azamımızdan, Şafiîmizden, Malikîmizden, Hanbelîmizden nasıl vazgeçebiliriz? Biz Nevevîmizden, Suyutîmizden, Buharîmizden nasıl vazgeçelim? Biz Gazzalîmizden, Geylanîmizden, Rabbanîmizden niye vazgeçelim? 

Tarih boyunca sahte peygamberler çıkmış nübüvvetin şahidi olmuşlar. Biz bunu hep söylüyoruz: bir işin yalanı varsa, bir işin sahtesi varsa o gerçeğin şahididir, o işin gerçeği vardır. Çünkü gerçeği olmayan bir şeyin yalanı olmaz. Yani varlığı olmayan bir şeyin gölgesi de olmaz. Varlık yoksa, geri planda bir şey yoksa onun gölgesi olmaz. Yalan doğrunun şahididir, yalan varsa mutlak doğru vardır. Sahte peygamberler tarih boyunca risaletin, nübüvvetin en büyük şahitlerinden olmuşlardır. 

Veya akıl bunu kabul eder mi ki sahte peygamber var diye biz yüz yirmi dört bin -ala rivayetin- iki yüz yirmi dört bin peygamberi çizelim, -hâşâ- bunlarda da böyle bir hal var mı, diye şüphelenelim… Böyle bir şey olabilir mi? 

Fıtrat, hilkat, icat… Sünnetullah diyoruz bunlara, Allah’ın yeryüzünde cari olan adetleri… Bunlar kevni kanunlar… Bunlara baktığınızda, Kur’an’a baktığınızda, sünnete baktığınızda, insanlığın ihtiyacına, gidişatına baktığınızda bütün bunlar bir rabbani silsilenin, eğitimcinin, alimin, fadılın -her ne diyorsak toplumlarda bu farklı isimlerle anılır- varlığını elzem ve gerekli görmekte. Ve varlığını tespit ve teyit etmekte, şahitlik etmekte… Bütün bunları görmezden gelip; gerek kevni kanunları, ihtiyaçları; gerekse Kur’an’ın ve sünnetin açık, net işaret ve beşaretlerini hiçe sayıp sermayeyi kediye yüklemek misali bütün sermayeyi o Pensilvanya’daki lanetullahın üzerine yüklemek aklın, imanın, irfanın kabul edebileceği bir şey değil. 

Rabbimizin beyan buyurduğu bütün hakikatlerin tamamının şahidi olarak Cenabı Hak bir ferman buyuruyor. Bunu namazlardan sonra tesbihatımızda sürekli okuyoruz:

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِماً بِالْقِسْطِ 

“Allah Teala, kendisinden başka bir ilah bulunmadığına adaletle kaim olarak şehadet etmiştir. Melekler de, ilim sahipleri de (şehadette bulunmuşlardır).” (Al-i İmran 18)

Hakikatlerin şahidi olarak Cenabı Hak önce kendisini gösteriyor. O hakikatlerin Allah şahididir ki O’nun gibi bir şahit, O’nun gibi bir bilen, gören düşünmek bile akla ziyan bir hadise… Melekler şahit… Melekleri şahit gösteriyor Cenabı Hak. Ve ilimde zirveye ulaşmış, âlî/yüce olmuş ilmi müktesebatı tekamül etmiş, kamil bir sınıfa erişmiş insanlar şahit. Ki başka ayetler bu tip insanlara rasih diyor, bugünkü tabirle ordinaryüs profesör dediğimiz kişiler… Kur’an bu anlamda onları da şahit olarak gösteriyor. Hakikatın, hikmetin, tevhidin, risaletin, nübüvvetin yani bütün afakî ve enfusî seyrin, işleyişin şahidi olarak Cenabı Hak kendisini, meleklerini ve alimleri gösteriyor. 

İnsan biraz haya eder. Cenabı Hak “var” buyuracak sen kalkıp Hakk’a muhalefet edeceksin, böyle bir şey yok diyeceksin. Cenabı Hak emrediyor: “كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ -  Rabbaniler olun.” ilminizle, amelinizle, ahlakınızla, tavrınızla, halinizle, kâlinizle, içinizle, dışınızla Rabbanîleşin, mürebbi olun, terbiyeci olun. Terbiyeci olmak için terbiye edilmiş olmak lazım. Bu Rabbimizin bizden isteği. Cenabı Hak bunu istiyorsa bu isteğini gerçekleştireceği müesseseleri de halk etmiştir. 

Cenabı Hak bizatihi ilk evvel kendisi Hazreti Âdem’e öğretmiştir, bu eğitim böyle başlamıştır. Meleklerine karşı Âdem ile mufahhar olmuş, iftihar etmiş. Hazreti Âdem’e esmayı öğretmiş. Her şeyin ismini yani eşyanın hakikatini öğretmiş. Bu anlamda ilk muallim Cenabı Hak’tır. İlk terbiyeci Cenabı Hak’tır.

Sonra peygamberlerini vahiy ile eğitmiş burada terbiyeci olarak Cebrail aleyhisselamı görüyoruz. İkinci mürşid Cibril-i emindir. 

Cibril’den yetişen, ilmi ahzeden, hakikati öğrenen peygamberler ümmetlerine mürşid olmuşlardır. Üçüncü eğitimciler, üçüncü sırada peygamberler vardır. Onlar birer eğitimcidir, bir yönleriyle alimdirler, Allah’ı bilen insanlar… 

Sonra bakıyoruz Cenabı Hak kısmen bunu Hira’da müesseseleştiriyor. Hira Dağı ilk medresedir, orada bir eğitim başlıyor. “İkra - Oku!” diye bir eğitim başlatıyor oradaki eğitimci Cebrail aleyhisselamdır. Peygamberi eğitiyor. Hira bir medrese oluyor. 

Cenabı Hak Efendimiz’e;

“ يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ قُمْ فَأَنذِرْ- Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar!” buyurarak oradan aldığı bilgiyi, hakikati açıklamasını istiyor. Yani örtülerini bırak, örtünün altından çık, örtünmene gerek yok. Hakikatler örtülemez, artık hakikatlerin üstündeki örtüyü kaldır, açıkla her şeyi, zahir olsun. Kalk, kalk ki herkes Seni görsün… 

“Kalk da uyar!” Gerekirse Allah adına tehdit et, gerektiğinde Hakk’ı tebliğ ederken korkut… Çünkü sen sadece Allah’ın rahmetini temsil için gönderilmedin. Evet, aleme rahmetsin ama bu ayetten anlıyoruz ki sen Allah’ın adaletine de memursun, Allah namı hesabına adaleti de tesis et. 

“وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ - Rabbini yücelt!” Allah’ın ismini, Allah’ın davasını, Allah’ın şeriatını, Allah’ın ahlakını, Allah’ın emrini, ilmini yani Sana bu anlamda Hira Medresesi’nde ne öğretilmişse, Sana ne verilmişse onların hepsini yücelt, onların yüceliğini, üstünlüğünü bildir.

Bu yönüyle Cenabı Peygamber eğitimciliğe başlıyor. Hira’dan geliyor, ikinci medrese Daru’l-Erkam oluyor, orada başlıyor. O Daru’l-Erkam’da bu hikmetleri öğrenen ashab muallim oluyor. Daru’l-Erkam’dan yetişen Musab b. Umeyr Medine’ye muallimliğe gidiyor. Hicretten iki yıl önce Musab Medine’ye gitmişti. Medine’de bulunan müslümanların evinin her biri bir dergah oluyor adeta bir eğitim yuvası, insan yetiştirme yuvası oluyor. Bu silsile devam ediyor… 

Bakıyoruz ki Cenabı Hak onları rıza makamına ulaştırıyor. İmanla Rasulullah’ın (aleyhissalatu vesselam) terbiyesi, nazarı, muhabbeti marifette onlara tavan yaptırıyor. Medine-i Münevvere’ye geliyorlar Suffe üniversitesi kuruluyor. İhtisas bölümü Suffe… Oradan eğitimci yetişiyor. Ahkam, fıkıh, hadis, ahlak… Adeta İslami bütün ilimler orada mütalaa, müzakere, tatbik ediliyor ve oradan tebliğ başlıyor. Bakıyoruz Allah Rasulü her bir ashabını bir muallim, bir yıldız, bir hidayet imamı olarak gösteriyor. Cenabı Hak da biz onların hepsinden razıyız buyuruyor. Yaptıklarından, söylediklerinden razıyız, buyuruyor. İnsan beşerdir yanlışları da vardır ki sahabenin yanlışları da olmuş. Peygamberlerden başka kimse masum değildir. Ama kasıtları olmamış. Yanlışları yaparken bile belki Allah için yapmışlar. Buna rağmen Cenabı Hak buyuruyor ki biz onların yanlışlarından da doğrularından da; hallerinden, kallerinden her şeylerinden razıyız. Onlar ihlas abidesidir, samimiyet, sadakat örneğidir. 

Elhamdulillah, bu insanlardan tevarüs eden hakikatleri bir arı misali Hasan Basrî gibi, İmam Azam gibi, Süfyan Sevrî gibi tabiinden yetişen insanlar sahabi çiçeklerine konarak onlardaki ilmi, ameli, ahlakı müthiş bir bala çevirmişler macun yapmışlar. Ve ümmet sofrasına koymuşlar. Mezhepler böyle oluşmuş.

Cenabı Hak bir arının yaptığına, çiçeklerden toplayıp öze çevirdiği bir nimete; zahiren düşünüldüğünde -hepinizden özür dilerim- bal dediğimiz şey bir arının pisliği. Cenabı Hak bir hayvanın pisliğini bize bir şifa olarak sunarsa düşünün ki bu İslam büyüklerinin Kitab’tan ve sünnetten; Kitab ve sünnetin adeta canlı şahitleri olan, gökteki yıldızlar gibi olan o sahabelerden alınan ve tamamıyla Allah’a ait olan, ilim, hikmet, marifet macunu nasıl şifa olmasın insanlığa? Bu eşref-i mahluk olan insanın sinek kadar bir değeri yok mu? Allah dilediği için sineğin pisliği şifa oluyor, amenna ve saddakna. Razı olduğu insanların güzel halleri düşünün ki nasıl şifa olur? Nasıl bir fayda, nasıl bir menfaat ondan elde edilir? 

Ama gerçekten onu taşıyan insanlar; eşek arısının yaptığı ayrı… Şimdi biz eşek arısının yaptığıyla normal arının yaptığı balı karıştırmıyoruz. Eşek arıları da olacak. Dedik ya bakır, altının şahididir, altının değeridir, buna açığa çıkarıyor. 

Bal için Cenabı Hak “Onda insanlar için müthiş şifalar vardır.” buyuruyor. Bu yüzden biz bu güzel insanların nakillerine, rivayetlerine, ifadelerine, hallerine şifa olarak bakıyoruz. Baldan daha lezizdir çünkü bu ilimdir; Allah’ın sıfatıdır. Bu zikirdir; Allah’ın methiyesidir. Bu irfandır; Allah’ın tanıtımıdır… Hangi yönüyle bakarsanız Allah’a aittir. Öyle bir şifadır, öyle bir nurdur, öyle bir huzurdur, öyle bir sürurdur ki tarif edemeyiz. 

Bu anlamda her bir İslam büyüğü; biraz önce saydığımız Hasan Basrîler, İmam Azamlar, İmam Şafiîler, İmam Malikler, İmam Hanbeller, Ebu Yusuflar, Muhammedler, Züferler, Gazzalîler, Geylanîler, Şaranîler, Rabbanîler… her biri müthiş bir kovan gibidir. 

Balın da kalitesi olabilir; çam balı var, Anzer balı var. Anzer balının kilosu bin lira… Çam balı da var kilosu elli lira ama o da bal, o da şifa… Anzer balı şifa olduğu gibi o da şifa… 

Alimlerden gelen bu rivayetleri böyle düşünelim, hepsi bal. Kimi çam balı, kimi kestane balı, kimi kekik balı, ıhlamur balı… Ama şifa olma özelliklerinde bir tereddüt yok. Yeter ki fazla şeker katmasın yani kendisinden bir yorum işin içine katmasın, içine glikoz karıştırmasın. Bütün bu ballar şifa… 

Sâdâtımız, büyüklerimiz elhamdulillah, müthiş bir petek… Bin beş yüz senedir bu petekler sağılıyor halen bu devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecek. Bu gerçeği kimse göz ardı edemez, bu Sünnetullahtır. Bu sadece bir buçuk milyar müslümanı kapsayan bir şey değil Sultanu’l-Enbiya bütün insanlık için rahmettir. İnanırsa ne ala, ama bütün insanlık için var. Öyleyse O’nun varisleri de aynıdır. Onun çiçeğinden bu balı özümseyenler bütün insanlığın hidayeti içindir. Şimdi biz bunları yok sayıp yedi milyar insanı karanlığa gömsek bunları diri diri öldürmüş oluruz. Allah bizi böyle duygudan, böyle anlayıştan uzak eylesin, muhafaza eylesin inşaallah. 

Cenabı Hak geçmiş ümmetlerden bize örnekler gösteriyor… Hazreti Süleyman’ın (aleyhissalatu vesselam) vezirini Kur’an bize örnek gösteriyor: Asaf b. Berhiya… Belkıs’ın tahtını ilimle getirmiş. İfritlerden olan bir vezir demiş ki ben hemen göz açıp kapayıncaya kadar tahtı getiririm. Ama o sihirle getirecek… Hazreti Asaf çıkmış ben ilimle getiririm demiş ve getirmiş. Allah ve peygamberi Süleyman aleyhisselam ondan razı olmuşlar. Bunu Cenabı Hak örnek gösteriyor bize. O peygamberin ümmetinden böyle bir ferdi örnek gösteriyor bize. 

Yine başka bir peygamberin ümmetinden bakıyoruz Nasuh’u örnek gösteriyor Cenabı Hak. Öyle bir tevbe etmiş ki Rabbimiz o tevbeden razı olmuş, “Siz de öyle tevbe edin!” diye onu örnek gösteriyor. 

Cenabı Hak Yasin-i Şerif’te kabri Antakya’da olan Habib-i Neccar’ı örnek gösteriyor, ondan razı olduğunu bildiriyor: “Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Bu elçilere uyun! Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” diyor, taşlayarak şehid ediyorlar… Habib-i Neccar’ı örnek gösteriyor Cenabı Hak. 

Bir bayanı, Hazreti Hâcer’i örnek gösteriyor Cenabı Hak; iffetin, teslimiyetin abidesi olarak… Asiye’den bahsediyor Kur’an, Firavun’un hanımı. 

Yahu insaf edin o peygamberlerin aleyhimussalatu vesselam ümmetlerinden böyle kamiller, böyle abide şahsiyetler olsun da Allah’ın Habibi’nin ümmetinden, kendisinden sonra başka bir peygamber gelmeyecek bir peygamberin ümmetinden ve ümmetlerin de en şereflisi olan ümmetin içinden böyle insanlar çıkmasın, bu Allah’a reva mı? Üstelik de bu Peygamber buyurmuş olsun ki: “Ben sizinle yarın diğer, selef ümmetlere karşı iftihar edeceğim...” 

Öyleyse bu ümmetin içinden öyle Hâcerler çıkacak ki Cenabı Peygamber Hazreti Hâcer’e onunla iftihar edecek. Çıkmış; Hazreti Aişe… İffetin, ismetin örneği… Kur’an buna şahit… Aişe’yi iffet abidesi olarak bize gösteriyor. Adeta Hâcer’in, Asiyye’nin karşısına çıkarıyor. 

Hani her şeye Kur’an’dan delil arıyorlar ya bu dalalet ehli, o yüzden Kur’an’dan söylemeye çalışıyorum ki gözlerine girsin. Gönüllerine bir şey girmiyor, gönülleri kapalı, hatmedilmiş, o yüzden Kur’an’dan bunları söylüyorum. 

O ümmetlerde Asaf’lar yetişmişse, Nasuh’lar yetişmişse, Hâcer’ler yetişmişse bu ümmetin içinde de yetişecek elhamdulillah daha ziyadeleri yetişecek, daha kamilleri yetişecek. 

Bunların zaten temel beslendikleri kaynaklar belli… Bu şeref yoksunu herifler Hazreti Musa’nın mucizesini kabul ediyor, Hazreti İsa’nın mucizesini kabul ediyor Sultanu’l-Enbiya’nın mucizelerini kabul etmiyor. O peygamberlerin karşısında adeta Hazreti Peygamber’in bütün elini kolunu bağlıyor, elindeki imkanları alıyor. Bu ne demektir, insan ne anlar bundan?

Sual: Efendim bunlar her ne kadar bunu alenen dillendirmeseler de sanki zamirlerinde peygamber düşmanlığı var. Geçenlerde bunlardan birisi istihza eder bir tarzda “Namazı Peygamberden öğrenmedik, namaz yahudilerde var olan bir ibadetti, biz onlardan aldık.” diyordu…

Cevap: Yahudilerde namaz var. Bunu Kur’an bahsediyor ama biz namazı yahudilerden öğrenmedik. Bize namazı yine Kur’an bildirdi, biz Kur’an’dan öğrendik namazı, yahudilerde de namazın var olduğunu yine Kur’an’dan öğrendik. Yahudilerde namaz vardı fakat farklıydı. 

Bir insan peygamberden öğrenmeyip yahudilerden bir şey öğreniyorsa onun üstünde yapacağı etki de malum… 

Cenabı Hak bize yahudileri de, hristiyanları da ehli şirk olarak gösteriyor. Onlar müşriktir buyuruyor. Yahudiler Üzeyir’i, hristiyanlar Hazreti İsa’yı Allah’ın oğlu iddia ettikleri için onlar müşriktir buyuruyor ve akabinde dönüp müşriklerin necis-pis olduğunu bize buyuruyor. Öyleyse bize bunların öğrettikleri şirkten başka bir şey değil, bunlar başka bir şey öğretemezler. Biz yahudilerden, hristiyanlardan şirki öğrenebiliriz. Dini tahrif etmeyi öğrenebiliriz, bunlar tevhid dinini tahrif etmişlerdir. 

Biz bütün hakikatleri bu anlamda Rasulullah’tan ve Kur’an’dan öğrendik. Kim nereden öğreniyor, öğrensin... 

Bizim dünya işlerimizi halletmek için zahirde kullandığımız takvim nasıl ki Rasulullah’ın hayatında dönüm noktası olan bir amelle; O’nun hicretiyle başlamışsa bizim bütün manevi hayatımızda O’nun nübüvvetiyle, nübüvvetinin ilanıyla başlamıştır. Biz ondan önce hiçbir şey bilmiyorduk; kördük, sağırdık. Helvadan, ağaçtan kendi ellerimizle ilahlar yapıp tapınan insanlardık. Bizi o gafletten bizi o küfürden, dalaletten, şirkten, benlikten vesaire her türlü manevi pislikten Rasulullah çıkardı elhamdulillah. O bize hidayet yolunu gösterdi, O bize şeriatı vaaz etti, O bize ahlakta, insanlıkta örnek oldu. 

Biz yahudilerden bir şey öğrenmedik. Fesadı öğrendik onlardan. Bir söz vardır, kundakta giren huy teneşirde çıkar… Bugünkü yahudiler ne ise şimdi o günküler de öyleydiler. Bugün İsrail ne ise bugünkü Siyonizm ne ise Efendimiz’in nübüvvetinden önceki yahudilerle aynıydılar. 

Rabbim bize ne verirse ilim olsa, hikmet olsa, nimet olsa, imtihan için musibet olsa, hastalık olsa; her ne olsa hayırlısını versin... Bize ve insanlığa faydalı olacak, insanlığı insanlıkta tekamül ettirecek, ileri adımlar attıracak; onlara Allah’ı tanımalarına, Allah kullukta bulunmalarına vesile olacak güzellikler versin.

İlmin faydalısını nasip etsin bize. Bize zarar verecek, Zâtı’ndan, Habibi’nden, dostlarından uzaklaştıracak bilgilerden bizi uzak eylesin. Cenabı Hak onları bizim zihnimize, gönlümüze yerleştirmesin.

Kim o tip zehirli bal taşıyorsa Cenabı Hak onların zehirlerinde kendilerini helak etsin, ümmet-i Muhammed’i, bizleri, çoluk, çocuğumuzu bu tip fesat bilgilerden, anlayışlardan, bozuk itikatlardan, batıl amellerden muhafaza eylesin inşaallah.

Bizi Rasul-i Kibriya’nın (aleyhissalatu vesselam) sünnetine bütün varlığımızla yapışıp O’nun günümüze kadar uzanan manevi eli olan, kesintisiz bir zincirle, bir silsileyle O’na bağlı olan, ashabtan, ehli beytten günümüze tevarüs eden sâdâtımızın elinden elimizi, eşiğinden yüzümüzü, muhabbetlerinden gönlümüzü uzak eylemesin.

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort