JoomlaLock.com All4Share.net

SON KALE’DEN MÜLAHAZALAR -1

Epigran


Eski Yunanın kitabe şairlerinden biri, Termofil boğazında can veren bir avuç Yunan delikanlısı için, dünyanın en sade, fakat en muhteşem kitabesi olan şu satırları yazmıştır:

“-Yolcu! Git de Atinalılara de ki, biz kırk Yunan genci, bize ettikleri tembihe sadık, uyumaktayız!”

Mehmedciğin nâmsız ve nişansız mezarı her abidenin üstünde ve sadece  “Mehmedcik” ismi, hiçbir (Epigran) ve kelâm harikasının varamayacağı derecede…

Fakat ona bir (Epigran) gerekseydi herhalde şöyle yazılırdı:

“-Yolcu! Git de yurdunda her evin kapısını yıkarcasına çal ve haber ver: Beni ve kuvvetimin nereden geldiğini anladıkları gün her şeyi anlamış olacaklardır!”

I/ Çanakkale'de Kaybolan Birlik

1915 Ağustos’unda savaş kokusu ile dolu sıcak bir rüzgâr eserken, ince bir toz tabakasını da birlikte havaya kaldırıyordu. Yiyeceklerin, siperlerin, ölü ve yaralıların üzerine bulutlar halinde çöken iri yeşil sinekler; dizanteriye yakalanan İngiliz askerlerini büsbütün perişan ediyor. Bir milleti yok etmeye, esaretleri altına almaya gelenler tarihin en büyük yenilgilerinden birine yaklaşıyorlar.    

İngiliz komutanı Sir Jan Hamilton, korkunç bir yenilgiye uğrayacağını sezmiş, savaşı kazanma ihtimalini taze kuvvetlerle birlikte yapılacak büyük bir saldırıda görmüştü.

Kraliyet Norfalk Alayı, taze kuvvetlerin bir parçası olarak 29 Temmuz 1915’te İngiltere’den gemilere bindirildiler. Savaş tecrübeleri yoktu. Ordu mensuplarınca ‘tatil gecesi askerleri’ diye anılan savunma birliklerine bağlıydılar. Norfalk Alay’ı, savaş hattı gerisinde iklime alışmaları için bekletilmeden, 10 Ağustos günü Suyla Koyu’nda unutulmaz macera yaşamak yerine, cehennemi bir kâbusla karşılaştılar.    

Sahile yakın bir yerdeki tuz gölü, kavurucu yaz sıcağının tesiriyle kurumuş ve güneşin parlaklığını ve ısısını ayna gibi Norfalk Alayı’nın üzerine yansıtıyordu. Kuzeydeki Kireçtepe, iki yanındaki Kavaktepe ve Tekketepe, güneydeki Sarıbayır arasında kalan Suyla düzlüğü dev bir arenayı andırıyordu. İngiltere’nin Derehanı kasabasından toplanan Norfalk Alayı’ının 4. ve 5. taburları, ana yurtlarından uzak bu topraklarda, kendilerinden önce gelenlere mezar olan bölgede şaşkına döndüler. Savaşta çok şey olabilirdi ama Norfalklılar, savaşın dışında başlarına gelecek olayı asla düşünemezlerdi.    

Sir Hamilton, Tekke ve Kavaktepelerine gece karanlığında ani ve hızlı bir saldırı yapmayı planlamıştı. Bu iş için 12 Ağustos gecesi, 54. Tümen ilerlemeye başlamıştı. İçlerinde Norfalklılar Alay’ı da bulunuyordu. Tepelerin yamacına kadar ve şafak sökerken saldıracaklardı. Fakat gece yürüyüşünün başlayacağı bölgede, Küçük Anafarta Ovası denilen yerde, Türk askerlerinin pusuya yattığı zannediliyordu. Bu yüzden, Norfalklıların bir bölümü önden giderek yolu açsın diye 12 Ağustos günü öğleden sonra harekete geçti.

Bu öncü bölüğünün ilerleyişi, tam bir bozgunla neticelenmişti. Norfalk Taburu geride olmak üzere 163. Tümen, gün ışığında çıplak ovayı geçmeye çalışmanın bariz bir hata olduğunu anladığında, ancak 900 metre kadar ilerleyebilmişti. Türklerin direnci, İngilizlerin tahmin ettiğinden çok daha büyüktü. İngilizlerin büyük kısmı yoğun ateş altında kaldığı için olduğu yere çakılmıştı. Ancak sağ tarafta yer alan 5. Norfalk Taburu daha az bir mukavemetle karşılaştığından ilerlemeye devam etti.    

İşte, tam bu sırada 22 kişilik bir Yeni Zelanda sahra birliğinin gözleri önünde Norfalk Alayı’nın 4. Taburuna bağlı çok sayıda asker, karşılarındaki tepeye doğru yürümeye başladılar. Tepenin üzeri mantar başı şeklinde beyaz bir bulutla kaplıydı. İngiliz askerleri yavaş yavaş tepeye yaklaştılar ve bulutun içinde kayboldular. Son asker de bulutun içine girdikten sonra, beyaz bulut yavaşça havalandı ve rüzgârın aksi istikametine doğru hareket etti.

Kumandan Hamilton, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener’e gönderdiği telgrafta, hadiseyi şöyle anlatıyordu:    

“Savaş sırasında 163. Tümen her bakımdan üstün olduğu bir anda, çok garip bir şey meydana geldi. Türklerin zayıflamakta olan kuvvetlerine karşı, Albay Sir II. Beauchamp, cesur, kendinden emin bir subay olarak büyük bir gayretle, hızla ilerledi. Savaşın en güzel kısmı böyle başladı.    

Bu sırada askerlerin çoğu yaralı ve susuzluktan perişan haldeydiler. Bunlar, kampa ancak gece vakti dönebildiler. Fakat Albay 16 subayı ve 250 askeriyle önüne düşmanı katmış hızla  ilerliyordu. Daha sonra bunlardan hiçbirinden haber alınamadı. Ormanlık bölgeye hücum ettikten sonra gözden kayboldular ve sesleri duyulmadı. İçlerinden hiç biri geri dönmedi.”

267 kişi hiç bir iz bırakmadan kaybolup gitmişti. O gün öğleden sonra başlayan ilerleyişin başarısızlıkla neticelenmesi Sir Jan Hamilton’un savaşı kendi lehine döndürme ümidini de yok etmişti. Böylece 1915 yılı sonunda Müttefik Kuvvetler, büyük bir yenilgiye uğrayarak geri çekildiler.    

Daha sonraları savaş alanında yapılan araştırmalar neticesi kayıp 267 Norfalklıdan 122’sinin cesedi bulundu. Geriye kalan 145 askerin ne cesedi bulundu ne de kendilerinden bir daha haber alınabildi. Yeni Zelanda’lı askerlerin anlattığı beyaz bulut, kendi esrarını da birlikte götürmüştü.

II/ Çanakkale Ruhu


Dünya tarihinde eşine az rastlanan ve bir dönüm noktası oluşturan, güç dengelerinin değiştiği, tarihimize altın harflerle geçen zaferlerden biri de Çanakkale Zaferidir. Yaklaşık 250.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Daha sonraki Kurtuluş Mücadelesi’ne de büyük bir moral ve ilham kaynağı oluşturan bu zafer sonrasında düşman ordusu, hiç hesapta olmayan ağır bedeller ödemek zorunda kalmıştır.

Peki, bu zaferi zafer yapan ve anlamlı kılan nedir?

Her şeyden önce Çanakkale, sıradan bir savaş değil; bir varoluş mücadelesidir. Çanakkale, nesilden nesile aktarılması gereken Bedir’lerin, Uhud’ların, Malazgirt’lerin devamı niteliğinde gerçek bir destandır. Bu savaşı sıradanlıktan çıkarıp gerçek bir zafere dönüştüren faktörleri; vatan bilinci, inanç, gayret, birlik ve beraberlik şeklinde sıralayabiliriz.

Milli Şairimiz Mehmet Akif’in; “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/ Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda/ Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda/ Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.” dizeleriyle ifade ettiği vatan bilinci, zaferin en önemli saiklerindendir. Çünkü o kahramanlar, bu asil milletin vatansız olamayacağını; vatanı korumanın ırzı, namusu, dini ve mukaddesatı korumak olduğunu çok iyi biliyorlardı. Ve dönülmez bir yolculuğa çıktıklarının farkında olan onlar, düşman çizmesi altında özgürce ibadet dahi edilemeyeceğini de iyi biliyorlardı.

Bu şanlı zaferi kazandıran saiklerden biri de hiç şüphesiz inançtır. Çanakkale’ye yeni evlendiği kocasını gönderen gelini, tek oğlunun sırtını sıvazlayıp gözyaşlarını içine akıtan anayı, bir daha geri gelemeyeceğini bildiği evladının gözünün içine bakarak “Allah’a emanet ol!” diyen babayı başka türlü nasıl anlayıp yorumlayabiliriz. 275 kg’lık top mermisini sırtına alarak topun namlusuna süren ve ‘La havle’yi çekip isabetle düşman zırhlı gemisini suların derinliğine gömen Seyid Onbaşı’yı neyle izah edebiliriz. Ve yine üç dakika sonra öleceğini bile bile, gözünü kırpmadan ateşe atlayan kahraman Mehmedçiğe, bu şuuru veren iman değildir de nedir?

Büyük bir iman ve teslimiyete sahip askerlerimiz bununla yetinmemiş, büyük bir gayret ve fedakârlıkla yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Örneğin, zaferden bir gün önce 17 Mart gecesi, 360 tonluk eski bir tekne olan Nusret Mayın Gemisi büyük bir dikkat ve sessizlikle Boğaz’dan aşağıya indirilmiş, 26 adet Türk yapımı mayın bu bölgeye dökülerek ertesi gün düşman gemilerinin çok ağır kayıplar vermesine sebep olmuştur. Karşılarında son derece modern ve teknik bir donanmaya sahip bir düşman olmasına rağmen Türk askeri, asla yılgınlık ve karamsarlığa kapılmadan elindeki süngüye varıncaya kadar basit de olsa her şeyini değerlendirerek eşi görülmemiş bir zafere imza atmıştır.

Zaferi zirveye taşıyan ve diğer etkenleri de anlamlı kılan önemli unsurlardan biri de birlik-beraberlik ruhu olmuştur. Şairin, “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez/ Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” ifadelerinde yerini bulan birlikteliği, çok iyi yakalayan Mehmedçikler, bir vücudun azaları gibi birbirlerine sahip çıkarak eşine az rastlanır fedakarlık örnekleri sergilemişlerdir. Günümüze de yansıması gereken bu örnek tabloda, bencilliğe, egoizme ve tefrikaya asla yer verilmemiş; Kürt-Türk, Laz-Çerkez, Alevi-Sünni demeden hep birlikte omuz omuza mücadele vermişler; kucak kucağa şehit düşmüşlerdir.

Kaynakça;
Sızıntı; Nisan 1990, Sayı: 135
İhsan Ünlü, Değirmen Dergisi, 2009
Ahmet SEYFİ, S; Mart 1986 Yıl:8 Sayı: 86
M. Sacid ARVASİ, Mart 2003 Yıl:25 Sayı: 290

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort