JoomlaLock.com All4Share.net

SON KALE’DEN MÜLAHAZALAR -2-

III/ İnanç, Çanakkale ve Ötesi

Çanakkale'ye her baktığımda, Gelibolu bir damla yaş gibi Ege'ye süzülür. Sanki memleketimin haritası ağlar. Gelibolu'ya her baktığımda, Boğaz'ın köpüklü suları içimin kıyılarına vurur, sonra kelimeler kanatlanır kalbimden. "Hey Gelibolu derim, onca yiğit sende Hakk'a yürümüşken, neden göğe şahlanmıyorsun da hicranlı bir yaş gibi denize uzanıyorsun!" Boğazın köpüklü suları kıyılarına vurur; "İki yüz elli bin can.. iki yüz elli bin tane can..." yankıları hıçkırık olur, Gelibolu ağlar.

Zaman, fırtınalara tutulduğumuz zamanlar... Rüzgârların yelelerimizi dağıttığı, aslan cesametimize "hasta adam" dendiği zamanlar. Sonunda kara ağızlar ferman keser: "Çanakkale'den... İstanbul'a varalım; hançerimizi tam kalbinden vuralım." derler ve korkunç zırhlılarla yola çıkarlar. Hem kendilerinden o kadar emindirler ki, hesaplarına göre havalar müsait olursa iki hafta sonra Boğaz'a demirleyeceklerdir. İstanbul'u aldıklarında kullanacakları paraları bile beraberlerinde getirirler. Banknotlar gemilere dizilir, sandıklar ağlar. Bu hülyalarla İngiliz şilinglerine Osmanlıca "gümüş kuruş" yazılır, hatt-ı sülüs ağlar. Havadisler yıldırım hızıyla yayılır, postanelerde telgraflar ağlar. Azınlıklar "muzaffer haçlılar"ı karşılama heyecanına kapılırlar. Boğaz'a nazır balkonlar kiralanır, cumbalar ağlar.
Zaman; cephelere savrulduğumuz zamanlar... Yemen, Kafkasya, Galiçya şimdi de Çanakkale... Ve her evden bir yiğit... Her evden bu kaçıncı yiğit. Ama yine de "Git! Minareler ezansız, camiler Kur'ansız kalacaksa sen de git." denerek, son yongalar uğurlanır, analar ağlar. Körpe yavrular koklanır, saçlarından bir tutam kesilir, hatıra için sarılır, mendiller ağlar. Nice genç kızın muradı Çanakkale'nin yollarına dizilir, kaç nişanlının elleri veda eder, kaçının kınası ağlar.    

Çanakkale içinde vurdular beni    
Ölmeden mezara koydular beni    
Ağıtlar yakılır, türküler ağlar.    

Ve yurdun dört bir yanından şehit namzetleri dökülür Çanakkale'ye. Düşmanın alnına değecek yalın bir pala, göğsüne inecek birer süngü gibi dizilirler siperlere. Artık geride ev bark, çoluk çocuk; ne ana, ne de yâr... Hepsinin hayali, dökerek oluk oluk kanlarını, ya şehit olmak ya da gazi; ama ille de karış karış toprağına yazarak, "Çanakkale geçilmez, Çanakkale geçilmez!"

Ve bir sabah Ege farklı bir tonda döver Gelibolu'yu, deniz hazin hazin kıyılara vurur, dalgalar ağlar.

Sene; 1914 bir sonbahar günü... Gri renkli ölüm makineleri görünür, ufuklar ağlar. Korkunç zırhlılar menzilin dışında kalıp tabyalarımızı darmadağın ederken, Mehmetçik hayıflanır, imkân ağlar. Yine de birer birer Boğaz'ın serin sularına gömülürler. Gelibolu'nun kayalarına çarpmayan gemiler, Mehmetçiğin göğsüne çarpar ve paralanır. Boğaz'ın çılgın sularından kurtulanlar, şehitlerin kanında boğulurlar. Ve bir bahar sabahı, Mecidiye tabyası darmadağın edilir. On altı yiğit şehit olur, geride Koca Seyit ağlar. Sonra "La havle ve la kuvvete" deyip mermiyi sırtlar, okkalar ağlar. Merdivenlerini üç kere inip çıkarken obüslerin, kemikleri çatırdar, basamaklar ağlar. Tarihler on sekiz martı gösterirken, Oşin serin suları boylar; denizin geçit vermeyeceğini anlarlar. Çıkarma yapmaya karar verilir, karalar ağlar.

Ve kahramanlar geçer Çanakkale'nin topraklarından. İlk çıkarmanın Ertuğrul koyuna yapılacağı sezilir, Ezineli Yahya Çavuş gürler: "Vatanımın toprakları namusum kadar kutsaldır. Düşman bu topraklara ayak basmamalıdır." der ve altmış üç neferle akşama kadar üç bin düşman öldürülür, kahramanlar parmaklarını ısırır, Zal oğlu Rüstem ağlar.

Mehtap deresinden, bir orduya bedel bir Teğmen Mehmet Selim geçer. Sabah namazıyla beraber takımını bir süngü savaşına kaldırır. Talihsiz bir kurşun benzin bidonlarına isabet eder, aynı anda Selim Teğmen tutuşur. Fakat kararmaz cesedi ışıl ışıldır, güneş ağlar. Daha kimler, daha kimler... Birer birer değil, yiğitler bölük bölük, alay alay şehit düşer. Sisli bir nisan sabahı 57. Alay komutanı araziye yayılmış beyazlıklar görür ve takım komutanına bu beyazların ne olduğunu sorar. Takım komutanı, sabahleyin düşmana hücum emrini almış 57. Alay'ın, Rablerinin huzuruna temiz çıkmak için çamaşırlarını yıkadıklarını söyler; bu beyazlıklar, onların ak niyetleridir, der. Ertesi gün bütün alay, Hakk'a pervaz eder, kuşlar ağlar.

3. Tabur'da bir kınalı er, tabur komutanı Sabri Beyin dikkatini çeker. Kınanın sebebini sorar, Yozgatlı Murat mahcup olur, boynunu büker. Hemen annesine yazar; "Kardeşlerimin başına kına yakma mahcup oldum, zabit efendi sorduğunda." der, cevabını bekler. Ana cevap verir: "Ey oğlum, gözümün nuru Murat'ım! Zabit efendiye selam söyle, biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz. Sen dört kardeşin arasında kurbansın. Sen İsmail'sin. Sen orada şehit olacaksın İnşaallah. Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa, ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim." Kınalı Murat, mektubu almadan kurban olur, bıçaklar ağlar.

Bir savaştır ki, Çanakkale içindeki her şey ağlar. Şehit olan sevinçten, gazi olan teessürden ağlar. İmkân zalim elde olduğuna, mavzer Mehmed'imin elinde patlamadığına ağlar. Düşmanın habis ayağıyla kirletildim der, Seddü'l-bahir ağlar; boğdum hepsini birer birer der, Boğaz ağlar. Hepsinin üstüne: "Çanakkale geçilmez! Hani Çanakkale geçilmezdi." der, toprağıyla dövünür, Çanakkale ağlar.    

Ağla Çanakkale! Yıllarca döktüğün hicranlı yaşlara bedel bir daha ağla Çanakkale. Karaya oturmuş gemiye gözyaşlarıyla yeniden rota tutturanlara ağla. Bir anlamsız tutkunun izinde diyar diyar dolaşan ruhların yeniden formunu yakalamasına ağla. Bir ideal uğruna Anadolu'ya gelip ölenlere mukabil, Anadolu'dan dünyanın dört bir tarafına giden ve ancak bir ideal uğruna yaşayan gençlerine ağla. Ağla sevinç gözyaşlarıyla ve kanatlan! Müjdeler götür toprağından Hakk'a uçanlara. Kanınız boşa akmadı de! Bir nesil filizleniyor, kanınızı akıttığınız yerlerde de. Dilin sussun, hatıraların konuşsun Çanakkale!

Savaşlardaki kızıl hatıralarını okşayıp sevinç gözyaşları dökerken şehitler, sen de onlarla beraber bulut bulut ol. Yağmur yağmur in filizlenen altın neslin üzerine. Koca Seyit'in kudreti ol, Mülazım Mehmet Selim'in cesareti; Yahya Çavuş'un yüreği, Kınalı Murat'ın teslimiyeti... Yürü damarlarına, şahlansın her biri, aksın kıtalara, coğrafyalarda baştan başa bahar, sarsın her yeri.    

Şimdi bir kez daha ağla. Feryatların duyulmamış cinsten olsun. Muradı senin için yaşamak ve sende ölmek olanlarla, arana okyanusların girmesine ağla. Şimdi bir kez daha ağla Çanakkale! Ama aczden değil, yalnızca bir Mekke mahzuniyetiyle olsun. Ağla bir ulu divanda, ki gözyaşların Asayı Musa gibi yarsın okyanusları, yol olsun. Ve dönsün gurbet mahkumları, vatanın gerçek evlâtları. Dönsün! Şehitler aşkına bir kez daha ağla, feryadın tutuştursun bütün denizleri, okyanuslar buhar olsun. Gerçek sahiplerinle arandaki engeller kahrolsun, duman olsun, yok olsun.

Çanakkale zaferi tarihin zirvesine diktiğimiz ölümsüz bir abide, kanımızla yazdığım iz silinmez bir kitabe, yüreklerimizi heyecan ve iftihar dalgasıyla kabartan ebedi bir kahramanlık destanıdır.

Çanakkale, Müslüman Ecdadımızın yenilmezliğini, bütün dünyaya bir kere daha ilan eden muhteşem bir zaferdir.    

Evet, Çanakkale ne kutlu bir yerdi ki, böyle bir kahramanlık destanına sahne oluyordu.

Tarihe insanlık adına şan ve şerefle dolu nice hatıralar bırakan, düşmanlarımızın korkulu rüyası koca imparatorluk yavaş yavaş gurup ediyordu. Üç kıtaya hükmeden o koca dev çöküyordu. Fakat imparatorluğun bu durumu bile düşmanlarımızı korkutuyordu. Tek kurtuluş çaresi “Hasta adam”ın vücudunun ortadan kaldırılmasıydı. Yani Müslüman bir Milleti tarihten silinmeliydi. Ve bu karar uygulamaya konularak dörtbir taraftan taarruzu geçiliyor, birbiri ardına gelen Trablusgarb ve Balkan harplerine maruz bırakılıyor, şanlı tarihimiz kara bulutlarla örtülmek isteniyordu.    

İşte bunlardan biri de 18 Mart 1915 de Çanakkale’de vuku buluyordu. Milli şairimiz bu olayı şöyle dile getiriyor:    
“Eski dünya, yeni dünya, bütün akvamı beşer,    
Kaynıyor kum gibi tufan gibi mahşer mahşer,    
Yedi iklimi cihanın duruyor karşısında,    
Ostralyayla beraber bakıyorsun, Kanada,    
Çehreler başka, lisanlar başka, deriler rengarenk,    
Sade bir hadise var ortada, vahşetlere denk.”     

Evet! bu adeta bir haçlı ordusuydu. Çehreleri derileri, lisanları bambaşka insanlar vatanımıza, Çanakkale’mize saldırıyorlardı. ileri sürdükleri sebepte Rusya’ya yardım etmekti.

Sözde Rusya’ya yardım maksadıyla Çanakkale’ye saldıranlar, Müslüman ecdadımızın yenilmez ve geçilmez iman dolu göğsü ile karşılaştılar. Müthiş bir boğaz harbi başlamıştı. Anadolu’ nun kalbi Çanakkale’de atıyordu. Vatanı ve milleti uğruna canını seve seve vermeye hazır olan Mehmetçik, şanlı destanlarına bir destan daha eklemeye hazırlanıyordu. “Ser”den geçecek, fakat vatanına namahrem eli değdirmeyecekti.    

Canını dişine takan Mehmedcik düşmanı boğazdan bir adım ileri geçirmemeye adeta yemin etmişti. Anadolu bozkırının o zamana kadar deniz görmemiş çocukları, kırk yıldır denizlerde savaşmış ve pişmiş kişilere has becerileriyle zırhlı düşman gem ilerine geçiş hakkı tanımıyordu.

Gelibolu’da şimşekler çakıyor, atılan bombalar, elleri, kolları, bacakları koparıyor gözleri fırlatıyordu. Sözü burada yine milli şairimize bırakalım:

“Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin:    
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.    
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam;    
Atılan her lağamın yaktığı yüzlerce adam.    
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,    
O ne müthiş tipidir; savrulur enkaz-ı beşer...”    

................

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak    
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak.    
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,    
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.    
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere    
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.    
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...    
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!    
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından    
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?    
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?    
Çünkü tesis-i İlahi o metin istihkam.     


----------------------------------------
Kaynakça;
Sızıntı; Nisan 1990 Yıl : Sayı :135
İhsan Ünlü, Değirmen Dergisi, 2009
Ahmet SEYFİ, S; Mart 1986 Yıl :8 Sayı :86
M. Sacid ARVASİ, Mart 2003 Yıl :25 Sayı :290

 

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort