JoomlaLock.com All4Share.net

SÜNNETE İ’TİSAM VE İTİKADA DAİR - 2

sunnete itisam

Sünnete İ'tisam ve İtikada Dair - İhsan PARLAK

Sayı : 99 - Mart 2016

 

Sünnete İ'tisam ve İtikada Dair

 

Geçen yazımızın bitiminde Hz. Peygamber (sav) hakkında, O canlı bir Kur’an’a dönüşmüştür. Bu haliyle de, “şahıs” değil “delil”dir demiştik!..

Madem Efendimiz; söz, hareket ve sükut gibi her haliyle olduğu gibi varlığı itibariyle de bir delildir, o halde O’nun sünneti üzerinde biraz duralım. Lügat olarak bütün kaynaklardaki tarifler şöyle:

Sünnet: Yol, gidiş, tabiat, şeriat, yüz, yüzün görünen yeri, alışılmış yol... Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinin bütünü…

Hadis: Hz. Peygamber’in sözleri, fiilleri, takrirleri, ahlaki ve beşeri vasıflarından oluşan sünnetin söz veya yazı ile ifade edilmiş hali…

Görüyoruz ki âlimlerin bu tarifi ile sünnet ile hadis eş anlamladır. Bazı âlimler; “Sünnet, Peygamber Efendimiz’in fiili halleri, hadis ise, sözleridir.” deseler de, biz iki ifadeden hangisi kullanırsak kullanalım, Peygamber Efendimiz’e ait, yukarıdaki anlam bütünlüğünü anlamış ve anlatmış olacağız.

Sünnet, Kur’an’ı Kerim’den sonra ikinci kaynaktır. Fıkıh usulünde delil olarak kullanılan sünnet, Hz. Peygamber’den geliş şekline göre, söz, fiil ve takrir (tasvip) olarak üçe ayrılır.

1-Kavli Sünnet: Hz. Peygamber’in  çeşitli vesilelerle söylemiş olduğu sözleridir. Mesela; “Ameller niyetlere göredir, herkese niyetinin karşılığı vardır. Kim Allah ve Rasulü’ne hicret etmişse, onun hicreti Allah ve Rasulüne’dir. Kim de elde edeceği bir dünyalık veya evlenmek istediği bir kadın için hicret ederse, onun hicreti de, kendisi için hicret ettiği kimseyedir:” (Buhari, Bed’ül-Vahy, İman, 41-Müslim, İmare, 155) sözleri bu kabildendir.

2-Fiili Sünnet: Hz. Peygamber’in namaz kılışını ve haccedişini örnek verebiliriz. Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber: “Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın.” (Buhari, Ezan 18; Edep, 27; Ahad,I). “Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alın.” (Ahmet b. Hanbel, III, 318,366) buyurmuştur. Yine Efendimiz’in savaşlarda yapmış olduğu işler de fiili sünnete girer.

3-Takriri Sünnet: Hz. Peygamber’in, görüp işittiği bir işe karşı çıkmaması ve onu kabul etmesidir. Zira Allah Rasulü bir işin yapıldığını gördüğü ve bildiği halde onu reddetmemiş ve susmuşsa bu durum onun bu işi tasvib ettiği ve kabul ettiği anlamına gelir.

Mesela; Amr b. el-As, Zatü’s-Selasil Gazvesi sırasında, çok soğuk bir gecede ihtilam olmuş, su ile yıkanırsa canını tehlikeye düşeceğini anlayınca da teyemmümle topluluğa sabah namazını kıldırmıştı. Gazve dönüşü durum Peygamber Efendimiz’e anlatılınca, Amr’a; “Cünüp olduğun halde arkadaşlarına imam oldun öyle mi?” diye sordu. Amr; “Kendinizi öldürmeyin, şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 29) ayetini hatırlayarak teyemmüm yaptığını ve namazı kıldırdığını bildirdi. Bunun üzerine Allah Rasulü  tebessüm etmiş ve susmuştur. İşte bu tebessüm ve susma, su bulunsa bile çok soğuk havada teyemmümle namaz kılınabileceğini gösterir. (Zekiyyüddin Şa’ban, Usulül-Fıkıh,  Terc. İbrahim Kafi Dönmez. Ankara 1990, s. 66)

Sünnet sözcüğü bir kişiye nispet  edilince, onun iyi veya kötü, sürekli olarak yapageldiği davranışlarını kapsar. Hz. Peygamber’in şu hadisi şeriflerinde bu iki zıt anlamı bir arada görmek mümkündür. “Güzel bir yol açana, onun sevabı ve kıyamete kadar, bu yoldan gidenlerin sevabı vardır. Kim de kötü bir yol açarsa, bu yolun sorumluğu ve kıyamete kadar bu yoldan gidenlerin sorumluluğu ona aittir.” (Müslim, ilim, 15, Zekat, 69, İbn-i Mace Mukaddime, Ahmet b. Hanbel, IV 362)

Görülüyor ki bu açılan yeni yol; iyi bir söz olduğu gibi kötü bir söz de olabilir.. veya iyi bir fiil/amel olduğu gibi kötü bir fiil/amel de olabilir…

Sünnetin, Kur’an-ı Kerim’den sonra ikinci asli delil olduğu hususunda görüş birliği vardır, demiştik. Bu yüzden Peygamber Efendimiz’e nispeti sabit ve sahih olan sünnetin gereğine göre amel etmenin vücubu üzerinde bütün âlimler ittifak etmiştir.

Onlar bu konuda Rasulullah’a itaatı emreden; O’nu sevmenin, Cenabı Hakk’ı sevmek olduğunu bildiren, O’na karşı gelenleri şiddetli tehditlerle ihtar eden ayetlere dayanırlar. Bunlardan birkaçı şunlardır.

“Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve kötülüklerden sakının.” (el-Maide, 5/92)“Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan  da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr, 59/7) Ey Peygamber de ki Allah’a ve Peygamber’e itaat ediniz, eğer yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah kafirleri sevmez.” (Âl-i İmran, 3/32)“Allah’a ve Peygamber’e itaat ediniz, umulur ki, rahmet olunursunuz.” (Âl-i İmran, 3/132).

Görüldüğü gibi bu ve bundan önceki sayıda zikrettiğimiz ve henüz zikretmediğimiz nice  ayetlerde, Rasulullah’a itaat, Allah’a itaat ile birlikte emredilmiş, hatta Peygamber’e itaatin Allah’a itaat demek olduğu açıkça belirtilmiştir.

Anlaşmazlıklarda da Hz. Peygamber’in  hakem yapılıp, vereceği karara uyulması gerektiği şöyle belirtilir: “Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarında Seni hakem yapıp, sonra da Senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 4/65)

Allah’ın hükmü gibi, Hz. Peygamber’in  sünnetinin de bağlayıcı olduğu ve bunlara dayanan bir hükme karşı gelmenin sapıklık sayıldığı şöyle tespit edilir“Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman artık mümin bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasulü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 33/36)

Hz. Peygamber’in emrine aykırı davranmanın sonuçlarına, bir ayette şöyle yer verilir: “Bu yüzden O’nun (Allah Rasulü’nün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok acı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nur, 24/63)

Mesela şu ayeti kerimede Hz. Peygamber’e itaat ve imanı açıkça beyan etmektedir: “Allah’a ve okuyup yazması olmayan (ümmi) Peygamber’e iman edin; o peygamber de Allah’a ve O’nun sözlerine iman etmiştir ve O’na uyun ki hidayete eresiniz.” (A’raf, 7/158). Başka bir ayette de şöyle buyrulur: “Allah ve Peygamberi’ne iman eden müminler, peygamberlerle birlikte bir işe karar vermek için toplandıklarında, O’ndan izin almaksızın gitmezler.” (Nur, 24/62)

Peygamber Efendimiz şu an beden olarak aramızda değil, O’ndan nasıl izin alacağız, nasıl O’nunla bir işe karar vereceğiz?” diye sorulabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, insanlığın iftihar tablosu; ruhen, kalben ve batini olarak hep aramızda… hiç gitmedi, hep kaldı, kırıldı, incindi ama bizi terk etmedi. Yüce Allah’ın  kendilerine hitaben: “Rabbin Seni terk etmedi  ve Sana darılmadı.” (Duha, 93/3) hitap ve taltifinin sahibi, bize de aynını yaptı. Bir vefa abidesi olarak, tüm kusur, kabahat ve hatalarımıza rağmen bizi terk etmedi. Terk etmedi ve milyonları aşkın hadisi şerifleri, sünnet-i seniyyeleri arasında gözü yaşlı, metruk ve derbeder bizi beklemekte. Ne zaman ümmetim benimle istişare edecek, ne vakit derdini bana açacak,  sorunlarını bana danışacak, ailesinin, devletinin, ahvalinin, ihvanının, küffarın, şahsının, nefsinin, ticaretinin kısaca; ibadat, ukubat, muamelat ve akaide dair mesailerini bana soracak diye beklemekte… O bizdeki bu kopukluğu ve ileride olacakları bildiği için, istikbale dair çok şey nakletmişti.. İşte onlardan birisi.

Gaye İnsan ve Ufuk Peygamberimiz bir gün ashabını toplayıp: “Şunu kesin olarak biliniz ki, Bana Kur’an ve onunla beraber, onun bir benzeri (sünnet) daha verilmiştir. Karnı tok bir halde rahat koltuğuna oturarak; ‘Şu Kur’an’a sarılın; O’ndan neyi helal görürseniz onu helal, neyi haram görürseniz ona da haram kabul ediniz.’ diyecek bazı kimselerin gelmesi yakındır. Şüphesiz ki Allah Rasulü’nün haram kıldığı şey de Allah’ın  haram kıldığı gibidir.” (Ebu Davud, Sünnet, 5; İbn-i Mace, Mukaddime, 2; Ahmet b. Hambel, Müsned IV, 131) buyurarak, sünnetini küçümseyip dinden ayırmak isteyenlere karşı müslümanları uyarmış ve dinin sünnetsiz düşünülemeyeceğini vurgulamıştır. Nitekim Allah Rasulü’nün geleceğini ikaz ettiği kişi ve gruplar hicri birinci ve ikinci asırda müsteşriklerin etkisiyle ortaya çıkmış ve günümüzde de farklı itizali (yoldan çıkan) akımlar olarak, çeşitli isimlerle zuhur etmektedirler.

Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber’in, örnek bir müslüman/mümin olarak nasıl yaşadığını göz ardı ederek müslümanca yaşamak, daha doğru bir tespitle müslüman kalmak mümkün değildir!.. Peygamberimiz, dini yaşarken, şüphesiz bu hayat tarzını kendi kendine uydurmamıştır. O’nun, Allahu Teâlâ’nın tasdikinden geçmeden din adına bir söz söylemesi, bir icraatta bulunması imkânsızdır. Bu sebepledir ki Kur’an ayetleri vahyi metluv, O’nun sünneti/hadisleri vahyi gayri metluv’dur. Kısacası Kur’an ve Sünnet; aynı kaynaktan fışkıran bir nur huzmesidir!..

Bu söz ve fiillerin ümmetine yönelik genel bir hüküm getirmiş olması ile özel kişilere veya kendi zatına yönelik olması arasında hiçbir fark yoktur. Yine O’nun fiilinin yaratılışla ilgili (cibilli) olup olmaması da neticeyi değiştirmez bütün bunlar sonuçta farklı hükümlere bağlansa bile,  “Peygamber’den sadır olan söz ve fiiller” olarak “Sünnet” kavramı ve kapsamı içindedir. Bunların kimine vacip, kimine mendup, kimine mekruh vs. denilmesi ile kiminin ümmetinin tamamına yönelik, kimilerinin belli bazı kişilere has olması ayrı bir konudur.

İstidradi (yeri gelmişken) tekrar edelim ki, Hz. Peygamber’in sözlerini “Sünnet” kavramından ayrı düşünmek isteyenlere; buna gerekçe olarak da başlangıçta sünnet denilince Hz. Peygamber’in sadece fiillerinin anlaşıldığını, sözlerinin o çerçevede düşünülmediğini ileri sürenlere asla iltifat edilmemelidir.

Yukarıdan bu yana izaha  çalıştığımız sünnetin delil olduğunda müslümanlar arasında icma vardır. Yani “Sünnet”in dinde delil olmadığını söyleyen hiçbir şahıs veya grup bulunmamaktadır. Var diyen zaten müslüman değildir, o apaçık bir kafirdir!..

Öte yandan, Kitab’ın sünnete göre üstün olduğu hususunda da görüş ayrılığı yoktur!.. Zira Kitap lafız olarak Allah katından indirilmiş, ibadetlerde okunması emredilmiş, bütün bir insanlık en küçük suresinin benzerini getirmekten aciz kalmış İlahi bir beyandır. Sünnet ise bu vasıflara sahip değildir. Bu açıdan bakıldığında, delillerin sıralanmasında sünnet, elbette Kitap’tan sonra gelmektedir.

İmam-ı Şafiî ifadesiyle: “Kur’an’ın okunan, sünnetin rivayet olunan vahiy”  olması, önce bu kaynak birliği içindeki iki delil arasında herhangi bir çelişkinin bulunmamasını gerekli kılar. Buna bağlı olarak da, şayet bir hadis ile ayet arasında görünürde bir çelişki var ise, bu takdirde; her ikisi de ayet olsaydı ne yapılacak idiyse öyle hareket edilmesi lazım geldiğini de hatırlatmak isteriz. Biri sünnet delilidir, ötekisi Kitap’tır diyerek hemen birincisinden vazgeçme şeklinde bir yola gidilmemeli, gerekli ilmi araştırma yapılmak suretiyle cem, te’lif, nesh, te’vil veya tercih gibi çözüm yollarına başvurmalıdır.

Cehennem azabından mahfuz olabilmek, dünyada yapılan hayır ve hasenatlar, keşif ve manevi haller, bütün ilimler ancak Hz. Peygamberimiz’in yolunda bulunmak şartı ile ahirette işe yarar. Aksi takdirde; Hz. Peygamber’e tabi olmayanların yaptığı her iyilik, dünyada kalır ve ahiretin harap olmasına sebep olur. Yani iyilik şeklinde görünen birer istidraçtan öteye gidemez.

Bir kimse, binlerce sene ibadet etse ve ömrünü, nefsini temizlemekle/tezkiye ile geçirse ve güzel huyları ile yanındakilere keşf ve icad ettiği alet, cihaz, makinalar ile bütün insanlara faydalı olsa, dahi;  Muhammed aleyhiselama tabi olmadıkça, İslam dinine inanıp müslüman (tam teslim) olmadıkça ebedi saadete kavuşamaz.

Zira Allahu Teâlâ Kitab-ı Kerimi’nde buyurur:

“Kim Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır.” (Fetih, 17)

“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: ‘Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik!’ derler.” (Ahzab, 66)

“Kimi O’na iman etti, kimi de O’ndan yüz çevirdi ki bunlara da çılgın ateşli cehennem yetti. Ayetlerimizi inkar eden kafirleri elbette ateşe atacağız.” (Nisa, 55-56)

“Allah ile Rasullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kafirdir!..”(Nisa, 150-151)

 

Yazar: İhsan PARLAK

 

Bu kategoriden diğerleri: « YAĞMUR İSLAM’DA TAKVA VE TESETTÜR »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort