JoomlaLock.com All4Share.net

TASAVVUFUN TOPLUM HAYATINA ETKİLERİ

Kıymetli okuyucularımız; geçen ayki yazımızda tasavvufun insana kazandırdıkları konusunu gücümüz nisbetinde izah etmeye çalışmıştık. Bu ayki yazımızda da tasavvufun toplum hayatına etkilerini incelemeye gayret edeceğiz inşaallah...

Tasavvuf büyükleri bulundukları zamanın ihtiyaçlarına göre hizmet etmeyi vazife edinmişlerdir. Onlar Allah’ın (cc) kalblerine ilhâmâtı ve Efendimiz’in (sav) mübarek ruhaniyetlerinin denetiminde hareket ettikleri için her dönemde zamanın ihtiyaçları neyse ona göre irşadlarını devam ettirmişlerdir. Çünkü zamanın gerçek sahibi Cenâbı Hak’tır. Dostlarını da yaşadıkları zamana sahib olacak şekilde donatmıştır.

İşte bu yönüyle evliyaullah hazerâtı insanlığı her dönemde en mükemmel şekilde, Hakk’ın rızası doğrultusunda yetiştirmeye çalışmışlardır. Değil insanlığın, hayvanâtın ve nebâtâtın bile zulüm görmesine razı gelmemişlerdir. Mânevî hastalıkları tedavi için nasıl hâzık bir doktor olmuşlarsa, zâhirî hastalıkların tedavisinde de işinin ehli bir tabip olmuşlardır. Hayvanâtın hâli bile onları etkilemiş, onlardan dersler çıkararak insanları eğitmişlerdir. Bunları bazı büyüklerimizin hayatlarından örnekler vererek misallendirelim.

1- Muhammed Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri (ks) bir Allah dostunun yanına gittiğinde, o zât kendilerine şunları tavsiye eder:

Şimdi hayvanlara hizmet gayreti içerisinde olman gerekiyor. Bu hizmet süresinde yine ihlâs halini korumalısın. Zira hayvanlar da Allahu Teâlâ’nın yarattığıdır. Düşünürsen onlar da Rabbimiz’in ilâhi rahmet nazarlarına meyleder olmaktadır. Bu yüzden hayvanlardan birinin sırtında veya başka bir yerinde bir yara görürsen onu iyileştirmeye gayret göstermelisin.

Şahı Nakşibendî Hazretleri o zâtın, bu tavsiyelerini emir telakki edip yedi yıl gibi uzun bir müddet hayvanlara hizmetle meşgul olur. Bir hayvan gördüğünde onun geçmesini bekler, önüne bile geçmezdi. Yaralarını sarar, onları temizlerdi. Nihayet yarasını sarıp temizlediği bir gece, bir köpeğin davranışı ona çok tesir etti. Bir ağlama, bir inilti halinde iken köpek sırtını yere koymuş, yüzünü gökyüzüne çevirmiş, ayaklarını da yukarı kaldırıp başlamıştı inlemeye. Şahı Nakşibendî Hazretleri dua ederken köpek de; “Âmin!” diyordu. Öyle buyurdular ki:

O an elde ettiğim manevi saadeti daha sonraki zamanlarda bulamadım. Tek şey istiyordum Rabbim’den; O’na (cc) tam manasıyla teslim olabilmek.
Yine o Allah dostu, bu kez yolları temizleme hizmetinde bulunmasını ister ve; “Yolda insanları rahatsız edecek ne varsa kaldırıp yolları temizleyeceksin.” der. Yedi yıl boyunca bu hizmette bulunur. Bu hizmeti yaparken eli, eteği taş ve toprak içinde kalıyordu. Fakat kendisi, o Allah dostunun emretmiş olduğu bütün amelleri ihlâsla, hiç itiraz etmeden tam bir teslimiyetle yerine getiriyordu. Yapmış olduğu bütün bu hizmetlerin nefsinin üzerindeki faydalı neticelerini müşahede ediyordu.

2- İstanbul’un manevi fatihi  Akşemseddîn Hazretleri daha çok tasavvufi yönü ile tanınmıştır. Fakat o aynı zamanda, asrının en iyi hekimlerinden birisidir. Hiç kimsenin iyileştiremediği Kazasker Çandarlıoğlu Süleyman Çelebi’yi hazırladığı ilaç ile iyileştirmiştir. Ayrıca rahatsızlanan, Fatih’in kızını da tedavi ettiği kaynaklarda yer alan bilgiler arasındadır.

Dini eserlerinin yanında tıp alanında da önemli eserler kaleme almıştır. Bu konuda en önemli eseri Maddet’ül Hayat’tır. Onun bu eserindeki şu cümlesinden tıp tarihinde büyük bir keşfede imza attığını anlıyoruz: “Bütün hastalıkların çeşitli tipleri, bitki ve hayvanlarda olduğu gibi tohumları ve asılları vardır.” Akşemseddîn’in burada tohum olarak adlandırdığı, hastalığa yol açan nesnenin mikroptan başka bir şey olmadığını anlıyoruz.

3- İbrâhim Hakkı Hazretleri tefsîr, hadîs, fıkıh gibi naklî ilimlerin yanında, aklî ilimlerle de uğraşmış, canlılar hakkında çeşitli teoriler ileri süren batılı ilim adamlarından çok önce, en basit varlıktan, yaratılmışların en mükemmeli olan insana kadar düzgün bir tekâmül bulunduğunu yazmıştır. Bu konuyu ele alırken, bu tekâmülde arada görülen belli noktaları, husûsî özellikleri ve her birinin hudutlarını tesbit etmiş, hepsinin ayrı ayrı cinsler olduğunu ayrıca belirtmiştir. O sâdece biyoloji ilmi ile değil; fizikten kimyâya, matematikten astronomiye kadar, devrindeki bütün ilimlerle uğraşmış, bir ilim ve mârifet hazînesi olan Mârifetnâme’sinde, bütün bunlara yer vermiştir. Mevâlîdî, yâni canlı cansız bütün varlıkların yaradılış sırrını bilmek ve irfânı tahsîl etmek, onda pek açık olarak görülmektedir.

4- Muhammed Diyauddin Hazretleri’nin (ks) şeriata tavizsiz, dillere destan bağlılığı ve yaşadığı devrede çıkan 1. dünya savaşı...

O sıralarda tüm büyükler yetiştirdikleri ile birlikte cephede... Bir yerde Üstad Bediüzzaman, bir yerde Hazret... Bu cihatta gerçekleşen bir olayı Şeyh Said savaştan çok sonra Varto’ya gelince anlatır. Şeyh Said Varto’ya gelince orada Hazret’in vefat haberini alır. Çok üzülür ve şöyle der: “İşte hakiki şeyhlerden biri bu idi, vefat etti, Biz onunla aynı cephede Ruslar’a karşı cihad ederken yemin ederim ki her namaz vakti geldiğinde; “Haydi arkadaşlar namazımızı cemaatle kılalım.” ve her ikindiden sonra yine; “Haydi arkadaşlar cemaatle hatmemizi yapalım.” der ve hep beraber hem namazımızı kılar hem de hatmemizi yapardık. Hazret’e: “Efendim cihaddayız. Namaz cemaatle olmasa, hatta hatme bile olmasa olur.” denilince kendisi;

“Hayır! Cihad ayrıdır, bu vazife ayrıdır. Biz hem cihad ederiz hem vazifemizi yaparız.” derdi.

O sıralarda bir yerde arkadaşları ile beraber bir top mermisi bulurlar. Onunla uğraşırken mermi patlar ve Hazret’in bir kolu kopar. Ondan sonra artık tek kolla hayatının sonuna kadar irşad ve tedrisata devam ederler... Bu savaşta Hazret’in kardeşlerinden Muhammed Said de şehit olmuştur.
5- Mahmud Vehbi Efendi Hazretleri: Vehbi Efe denilince hatırlananlar; suları bulmak, çeşmeler yapmak, yoların taşını paklamaktı. Ömrü boyunca köy yollarındaki taşları topladı, çeşmeler yaptı veya çeşmelerin akarlarını temizledi, sulara geçitler yaptı, köprüler kurdu. O tam anlamıyla bir hizmet ehliydi. Hâce Mahmud Vehbi Efendi yaşadığı bölgenin ilmine, irfanına ve bilhassa sosyal hayatına pek çok hizmet etmiştir. Hasankale civarındaki köylerde görülen birçok hayır eseri Vehbi Efendi Hazretleri’ne aittir.

6- Seyyid Abdulhakim Bilvânisî Hazretleri, bir sohbetinde; “Evliya yetiştirme mektepleri olan tarikatlar, artık iman kurtarma mektepleri haline geldi. Eskiden insanlar yıllarca gezer, kendilerine şeyh ararlardı. Şimdi ise şeyhler kapı kapı dolaşıp Müslümanları, imanlarının kurtulması için çağırıyor ve topluyorlar. Şahı Hazne (Ahmed el-Haznevî) ümmeti Muhammed’in imanını kurtarmaya çalıştı. Yoksa bu zamanda tarikat meselesi diye bir şey olmuyor. Şimdi bir oyalamadır yapıyoruz. Maksat iman kurtarmaktır. Tam hidayet, Mehdi Aleyhi’r-rahme zamanında olacaktır.” buyurdu ve kendi dönemlerinde herkes kariyerli ve rütbeli insanlarla uğraşmaya çalışırken O (ks) garip ve fakirlerin irşadıyla uğraşarak tasavvuf yolunda bir çağ açmıştır.

7- Nihayetinde her şeyin birbirine karıştığı, ilim alanında ve tasavvuf alanında ehliyetsiz ve liyakatsiz insanların, mü’minlerin imanını zayi etmeye çalışan haramilerin çoğaldığı asrımızda Rabbimiz’in büyük nimeti ve rahmeti Seyyid Mevlânâ Hâce Yakûb-i Hâşimî (ksa) Hazretleri… Küçük yaşından bu zamana kadar her şeyini insanlığa feda etmiş bir insanı kâmil. “Biz şeyhlik kapısını kapattık, dostluk kapısını açtık.” buyurarak, bugüne kadar kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir tenezzül ile bizleri kucaklayan bir vâris-i ekmel-i Peygamberî.

Zamanımızın ahlâki yozlaşmasına ve Müslümanların dünyevileşmesine karşı Efendimiz’in sünnetine ve şeriatine sıkı sıkıya bağlı olarak yaşayabilmenin yolunu talim ettirmeye gayret eden bir mürşidi kâmil. Hazreti Ebû Bekir’in (ra), Hazreti Ömer’in (ra), Hazreti Osman’ın (ra), Hazreti Ali’nin (ra), Müslümanların şahsında bugün de yaşayabileceğini öğretmeye çalışan bir mürebbi-i kâmil.

İşte tasavvuf denilince akla ilk gelen şudur ki, mürşidi kâmil hazerâtı toplumun o dönemde neye ihtiyacı varsa onu öncelikli olarak onlara vermeye çalışmışlardır. Her dönemde numûne-i imtisâl olarak bizlere öncü olmuşlardır.

Bu çerçeveden baktığımızda tasavvuf, insanlık için bir olmazsa olmazdır. Başta da belirttiğimiz gibi, bu müessesenin hakiki öğreticisi, mürebbi-i hakiki olan Cenâbı Hak Teâlâ’dır. Çünkü hadisi kudsîde Cenâbı Hak  “Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben’den her ne isterse onu mutlaka veririm, Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhari, Rikak, 38) buyuruyorlar. Yani  her işini biz üzerimize alırız, yaşadığı dönemin ihtiyaçlarına göre insanlığa örnek olmasının yollarını ilham ederiz, buyuruyorlar.

İşte bu sebeplerden dolayı tasavvuf dinin anlaşılmasında ve yaşanmasında birinci etkendir. Çünkü tasavvuf satırlara hapsolmuş bir bilgiden insanları kurtarıp, dini öğrenip öğreterek canlı ve taze, yaşanılabilirliği ispat edilmiş bir hayat tarzını ortaya koymaktadır. Dinin ve şeriatın özüne dokunmadan Hakk’ın razı olabileceği bir hayat tarzıyla, manevi bir huzur haliyle yaşamaktır. Sevgiyi tatmamış bir eşeği bile kapılarında barındırmayacak kadar, aşkla yoğrulmuş kâmillerin mesleğidir. İslam kardeşliğini her türlü meşreb birlikteliğinin üstünde tutarak gerektiğinde kardeşi için kendini feda edebilme yoludur. Her türlü maddi ve manevi nimeti paylaşmanın, zevkini tadabilmenin okuludur.

Kısaca tasavvuf hayatın anlamlı ve huzurlu yaşanabilmesinin yegâne yoludur. Yokluklar içinde de olsa Rabbi’nin yakınlığını hissettikten sonra başka bir şey istemeyecek ya da varlık içinde olsa dahi Hak’tan başka hiç bir şeyi gönlüne koymayacak bir nesl-i cedîdin yetişmesi için yegâne yoldur. Çünkü bu yol ashabı kiramın, selefi salihinin, evliyayı izamın yolu, kısaca bu yolMuhammedî yoldur.

Ne mutlu bu yolda hizmet edebilmenin lezzetine erenlere! Ve ne mutlu Allah dostlarına bende olabilme şerefine erişenlere!..           

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort