JoomlaLock.com All4Share.net

YİĞİT DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKAR

 yiğit düştüğü yerden kalkar

Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar - Vahdettin ŞİMŞEK

Sayı : 110 - Şubat 2017

 

Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar

 

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda cihad eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Maide 54)

Muhterem kardeşlerim; bu ay dergimizde dikkat çekmek istediğimiz konu dünyadaki İslam düşmanlarının ve içimizdeki işbirlikçilerinin ülkemize topyekûn saldırmaları hakkında olacaktır.

Hepimizin malumudur ki, bizim ecdadımız İslamiyet’i kabul ettikten sonra, sadece bu yüce dinin bir bağlısı olarak kalmayıp yüzyıllarca bayraktarlığını yapmıştır. Özellikle Selçuklular ve daha sonra gelen Osmanlılar; Avrupa’da ve dünyanın diğer bölgelerinde İslam denince akla gelen ilk milletler olmuştur. İmparatorluk seviyesine gelmiş ve o zamanki deyimle üç kıtaya hâkim devletler o zamana kadar kurulmuş imparatorlukların hayal bile edemeyecekleri bir ihtişama ve medeniyete kavuşmuşlardır. Bu gücü ve ihtişamı da elbette ki İslam’a olan bağlılıklarıyla elde etmişlerdir.

Şurası tarihi bir gerçektir ki, İslam dini, Kâinatın Efendisi (sav) tarafından kendileri de Arap ırkından olmaları hasebiyle ilk olarak Araplara tebliğ edilmiştir. Yirmi üç sene gibi kısa bir zamanda Araplar dolayısıyla sahabe efendilerimiz (rıdvanullahi teala aleyhim ecmain) İslam’ı hem kabul etmişler hem en mükemmel şekilde yaşamışlar hem de tüm Arap yarımadasına hâkim kılmışlardır.

Bu ebette ki Efendimiz’in (sav) pak vücutlarının onlarla beraber olmasıyla olmuştur. Çünkü O, Allah’ın peygamberi olması dolayısıyla Cenab-ı Hakk’ın (cc) -lâ teşbih- zatıyla onlarla birlikte bulunmasına vesile olmuştur. Elbette ki sahabe efendilerimizin yüksek gayretleri de asla göz ardı edilemez.

Fakat Efendimiz (sav) Refiki’l-Â’la’ya yükselmelerinin akabinde Arap yarımadasında hemen irtidat hareketleri baş göstermiştir. Dinden çıkanlar, yalancı peygamberler ve onlara uyup İslam’ı terk edenler büyük kitleler oluşturmuştur. Daha sonraları Emevî saltanatı ve Abbasî saltanatıyla kavmiyetçilik veya kabilecilik hastalıkları İslam toplumunun kalbine saplanmıştır. Bu asabiyetlerin neticesinde Hulefa-i Râşidin’den üçü şehit edilmiştir. Ehli beyt ne Emevîler ne de Abbasiler döneminde rahat yüzü görmüştür. Hazreti Hüseyin efendimiz ve yanındaki yetmiş peygamber evladı hunharca katledilmişlerdir. Hatta her şeyi onlara bırakıp siyasete karışmayanlar dahi -hâşâ- potansiyel tehlike görülüp şehit edilmişlerdir.

Bunun neticesinde de Cenab-ı Hak adeta İslam’ın koruyuculuğunu onlardan alıp Türklere vermiştir. Çünkü bu millette müslüman olduktan sonra öyle bir peygamber ve ehli beyt sevgisi oluşmuştur ki Cenab-ı Hak da Habibi’nin yüzü suyu hürmetine bu milleti dünyaya hakim kılmıştır.  

Hâce Hazretleri’de (ksa) yakın zamanda konuyla ilgili şöyle buyurmuşlardır: “Millet olarak şunu söyleyebiliriz ki Türk milleti Allah’ın aslanıdır. Allah bu milleti seçmiştir. Tarihin seyri içinde Allahu Teala Türk milletini seçmiştir. Onlar Allah’ın ve peygamberin askeridirler. Her ne kadar bugün yönümüzü batıya çevirmiş olsak da temelimiz böyle. Ama biz bir şekilde bu temele inmek zorundayız. Yapacağımız binayı bu temelin üzerine yapmak durumundayız. Temelle bağlantılarımızı çok sağlam atmalıyız. Temel güçlü deyip de bu temelin üzerine bir şeyler yükselsin diye bekleyemeyiz. Bunu biz yapmak zorundayız. Bunu Araplar kaybetti. Bu yüzden sanki bütün nehirlerin suların denize akması gibi Cenabı Hak bütün beyliklerin bütün emirliklerin gönüllerini onlara meylettirmiş, tarihte birleştirmiş Selçukluları oluşturmuşlar. Osmanlı böyle oluşmuş, Allahu Teala kalpleri yönlendirmiş. 15 Temmuz’da yaşanan şey de budur yani sanki Cenabı Hak yeniden böyle geçmişten gelen bir şeyi Tayyip Erdoğan’a hediye etti. Allahu Teala Selçuklu’nun kuruluşu gibi Osmanlı’nın kuruluşu gibi Cenabı Hak bütün muhaliflerinin kalbini ona meylettirdi. Bu dönem CHP bile ses çıkaramadı. Şimdi neler yapıyor. MHP bütün muhalifliklerinden vazgeçti. Allahu Teala hadisenin dilinden buyuruyor ki yeniden Selçuklu iktidarı oluşturuluyor. Osmanlı iktidarı oluşturuluyor. Temelin üzerine eski binanızı kurun. Bunu o kefereler söylüyorlar. Yani ne diyorlar; şimdi başkanlık, yarın halifelik diyorlar. Allahu Teala doğruyu onlar vasıtasıyla söyletiyor.”

İşte önemli olan Hâce Hazretleri’nin buyurduğu gibi bu sağlam temel üzerine heybetli ve haşmetli bir binanın yapılmasıdır. Çünkü Osmanlı ve Selçuklu bu binayı İslam hükümlerine mükemmel bir hürmet ve bağlılıkla kurmuşlardı.

Bu binanın kurulması Kur’an’a hürmetle olmuştur. Şu ibretli vaka bunun delidir:

Osmangazi daha genç iken, Peygamber Efendimiz’in (sav) neslinden gelen Şeyh Edebâli’ye misafir olur. Gece istirahat için kendisine ayrılan odanın duvarında asılı olan Kur’an-ı Kerim’i görünce: “Ben bu Allah kelamının olduğu yerde nasıl yatarım!” diyerek ona hürmeten ellerini bağlar ve sabaha kadar Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunur. Sabaha yakın yorgunluktan gözleri kapanınca şöyle bir rüya görür: Bir ses ona şöyle der:

“Mademki sen Kur’an-ı Kerim’e hürmet ettin, senin evlatların da nesilden nesile şan ve şerefe nail olsun ve insanlar arasında hürmet görsünler.”

Bu durum sadece bir geceye has değildir. Zira Osman Bey, hayatı boyunca Kur’an’ın emirlerine imtisal etmiş ve onun ulvi hakikatlerini kendine rehber etmiştir.

“Dört yüz çadırlık bir aşiretin” dünyaya adalet, huzur ve refah getirecek büyük bir imparatorluk olması elbette sadece kaba kuvvetle olmamıştır. Her şeyleriyle Allah’ın ve Rasulü’nün emirlerine amade olmuşlardır.

Bütün bu saltanat ve ihtişama rağmen, her şeyden ibret ve hisse almasını bilen padişahlar, bu fani dünyanın geçici güzelliklerine aldanmadılar. Her doğuşun arkasından bir batışın, her yücelikten sonra bir çöküşün olacağını çok iyi idrak ettiler. Müslüman olmayıp fakat ehli insaf olan bazı tarihçiler bile bu hakkı teslim etmişlerdir.

Bir tarihçi olan Bernard Lewis şöyle der:

“Osmanlı, İslam konusunda öylesine samimiydi ki, adeta kendi varlığını İslam’la özdeşleştirmişti. Ülkesinin adı Osmanlı ülkesi değil, Memalik-i İslamiyye idi, hükümdarın adı padişah-ı İslam’dı, ordusunun adı asakir-i İslam’dı, din adamlarının adı şeyhü’l-İslam’dı.” (Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev: Metin Kıratlı, V. Baskı, Ankara 1993)

İşte dedelerimizin İslam’a bağlılığı, Efendimiz’e (sav) ve O’nun ehl-i beytine sevgileri; onları erişilmez bir şerefe nail etmiştir. Özellikle Peygamber nesline olan hürmetleri, onları koruyup kollamaları, savaşlara giderken onları yanlarına getirerek dualarını almaları ve mukaddes emanetlere hürmetleri onları bu büyüklüğe ulaştırmıştır.

Ne zaman ki, bu bahsedilen güzelliklerden uzaklaşılmış, Batı ve dolayısıyla batıl hayranlığı baş göstermiş, önce duraklama ardından da gerileme ve yıkılma dönemleri gelmiştir. Âdetullah gereği her kemalin bir zevali olması gerektiği gerçekliği de ortaya çıkınca küfür yükselmeye ve müslümanlar üzerine hâkim olmaya başlamıştır. Bu yaklaşık olarak yüzyıl devam etmiştir.

Bugün ise bu milletin evlatları yeniden tarihteki köklerine dönmeye başladılar. Tam istenildiği gibi olmasa da İslam’a bir bağlılık ve Peygamber Efendimiz’e sevgi beslemeye başladılar. Siyasetçisinden, akademisyeninden, eğitimcisinden ve en önemlisi halkından büyük bir çoğunluk ümmet-i Muhammed’in ümitle beklediği sahibin kendileri olduğunu idrak etmeye başladılar. Müminlere karşı şefkatli ve merhametli olmaya, onların dertleriyle dertlenmeye çalışıyorlar. Ehli küfrü tanımayı ve onlara hak ettikleri şekilde muamele etmeyi öğreniyorlar. Bunun neticesinde Cenabı Hakk’ın yardımını hak etmeye başladılar. Yiğit düştüğü yerden kalkar atasözünü kendilerine şiar edinerek bunun gereğini yerine getirmeye azmettiler.

Nihayetinde bizleri çok dikkatlice izleyen ehli küfrün dikkatini çektiler. Çünkü onlar biliyorlar ki; eğer Türk milleti yeniden her şeyiyle İslam’a döner ve buna göre bir siyaset izlerse, bizleri ortaçağ karanlıklarına mahkum ederler. Elimizdeki bütün imkanları alır, Güçlendikçe sömürmeye çalıştığımız milletleri özgürleştirir, sömürecek kimse kalmayınca da bizim sonumuz gelir.

Onlar bunu anladıkları için her şeyleriyle bize saldırıyorlar. Daha da saldırganlaşacaklar. Türkiye’nin önünü kesmek için her yolu deneyecekler. İşte tam bu noktada biz Türkiyeli müslümanlar olarak din-i mübin-i İslam’a sımsıkı sarılırsak, Peygamber Efendimize ve O’nun sünnetine aç insanı ekmeğe sarılması gibi sarılırsak Rabbimiz de (cc) bizi görünmeyen ordularıyla destekler ve o keferelerin elleri boş kalırlar.

Son olarak Allahu Teala nurunu tamamlayacağını vad buyurmuştur. Bizler katılsak da katılmasak da bu gerçekleşecektir. Çünkü Cenab-ı Hak vadinde hulfetmez. İş ki bunu bizimle gerçekleştirsin.

Cenab-ı Hak hakkımızda hayırlısı ne ise bizim için lütuf buyursun. Amin...

 

Yazar: Vahdettin ŞİMŞEK

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort