Hamdolsun Mevlamıza ki bizleri Sevgilisi’nin ümmeti eylemiş. İmam Busûri Hazretleri’nin Kaside-i Bürde’deki ifadesiyle:
Övülecek halleri hızla aşıp, erdemlerinle tenhada,
Ulaştın Sen, tek başına Makam-ı Mahmûd’a.
Allah kıldı Nebimizi, nebilerin en şereflisi,
Böylece biz de olduk ümmetlerin şereflisi.
Mertebelerin pek yüce, rütbelerin pek yüksek,
Ne mümkün, Sana verilen nimeti idrak etmek.
Biz Müslümanlara müjde, Allah lütfu keremiyle,
En sağlam donanımlı kaleyi, eyledi bize hediye.
Bütün mükevvanatın sahibi Mevlayı Müteal Hazretleri, bize ne vermişse hepsini Sahibimiz, Seyyidimiz, Efendimiz (sav) yüzü suyu hürmetine vermiştir. Çünkü O; rahmetin-bereketin, bilginin-hikmetin, aşkın-merhametin… hasılı insanı değerli kılacak ne varsa bütün hepsinin sahibidir, membaı, kaynağıdır. Bütün sözlerimize Rabbimiz’e hamdden sonra O’na salâtu selam ile başlarız.
Bütün insanlığın övüncü, bu ümmetin sahibi-terbiyecisi, işte o güzel İnsan, ashabına soruyor:
-Ey ashabım, zenginlik nedir bilir misiniz?
Sahabeyi kiram….Kadrini hiç kimsenin hakkıyla takdir edemeyeceği Efendileri’nin-Sahipleri’nin kıymetini bütün insanlık içerisinde en iyi anlayabilecek olanlar… “Biz sana kevseri verdik.’’ ayeti kerimesindeki “kevser’’ kavramını bazı ulema-urefa ashab olarak tefsir etmişler. Allahu Teâlâ’nın Nebisi’ne mahrem olsunlar, dost-arkadaş-sırdaş olsunlar diye yazdığı ashabı kiram cevap vermiş:
-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!
İşte iman budur. Teslimiyet- sadakat ve terbiye bu cevaptadır. Çünkü benim bildiklerim; kıt aklımla, az tecrübemle, zayıf görüşümle elde ettiklerimdir. Oysaki Rasûlullah’ın bilgisi, ifadesi, emri şerifi hakkın-hakikatin-hazinenin ta kendisidir.
“Zenginlik nedir?” Bugün hepimizin bu soruya az veya çok cevabı yok mu? Elbette ki ashabı kiramın da o gün kendine göre bir bilgisi, cevabı vardı. Fakat kendi bildiklerinin değeri ile Rasûlün Hak katındaki yerini bilen, mukayese eden, idrak eden ashab verilecek en güzel cevabı verir:
-Allah ve Rasûlü daha iyi bilir! Kendi bildiklerini bir kenara bırakan, Hakk’ın öğreteceklerini esas alan bir bakıştır bu. İmanın gereği budur. Sadakatin, sevdanın gereği budur. Eğitim böyle gerçekleşir. Eğer insan, kendisinden apaçık bir şekilde üstün olduğunu gördüğü başka bir insana, gönüllü bir şekilde tabi olmazsa eğitilemez, değişemez. Bugün de durum aynıdır. Peygamberi (sav), O’nun bizi Allah’a (cc) yakınlaştırma için uyguladığı müfredat olarak sünneti seniyyeyi kitaptan öğrenemeyiz. Öğrensek de yaşayamayız çünkü Mevlana hazretleri “Bilmek yapabilmektir.” buyuruyor. Yapmadığın şeyi öğrenmiş sayılmazsın.
Örneğin bugün “misvak” sünneti seniyyesini bilmeyen var mı? “Ümmetime meşakkatinden endişe etmeseydim farz kılardım.” ifadesiyle önemi vurgulanan misvakı bugün kaç kişi kullanıyor? İslam’ın şiarı olarak sakal sünneti seniyyesine bakışımız nedir? Giyim-kuşamda, yeme-içmede seçici olmada durumumuz nedir? Dürüst olalım, eğri oturup doğru konuşalım. Yaşayamadıklarımızı görelim. Ölmeden kendimizi muhasebe edelim.
Bir Müslüman olarak, ümmetin günahkâr bir ferdi olarak ne zaman “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” diyeceğiz? Bizim bilgi, görgü, tecrübemizin ahirette para etmeyeceğini kendimize itiraf edelim. Edelim ki “Kişi noksanın bilmek kadar irfan olmaz.” başlangıç noktasını tespit edelim. Bundan sonra yapacağımız şey; bize Rasûlü tanıtacak, ahlâkı hamideyi kazandıracak, varisi Nebi insanı bulmaktır.
Ne yaptığını, niçin yaptığını, nasıl öğreteceğini bilen Peygamber varisi insanı kâmili aramak Müslümanın boynunun borcudur. Öbür tarafta boynumuza bukağılar takılmasını ya da boynumuzun koparılmasını istemiyorsak, ashabın yaptığı gibi aşk ve teslimiyet bukağısını boynumuza takacağız. Büyüğümüz Mevlânâ Hâce Hazretleri’nin (ksa) ifadesiyle “Ya bu dünyada aşk ateşiyle, ya öbür dünyada cehennem ateşiyle…’’ İnsan temizlenecek de fırsat varken bu işi dünyada tamamlamalı.
“Allah ve Rasûlü bilir!” diyebilmek O’nu kendine tercih etmektir. İslamî eğitimin bidayeti de nihayeti de buradadır. Âlim olan Allah’tır (cc). Mürebbi (Terbiyeci) olan Allah’tır (cc). Bütün kudretiyle kainatı ihata eden Zatı Zü’l-Celal; rahmet etmiş-merhamet buyurmuş önü arkası, sağı solu, her yanı nur olan Efendimiz’i (sav) bize eğitici olarak göndermiştir. İşte bu eğiticilik vasfı hasebiyle Efendimiz (sav) “Bana bakın, Bende görün, ben nasıl yapıyorsam öyle yapın!” gibi mübarek ifadeleriyle emir buyurmuşlar. En son Veda Hutbesi ile Hakk’ı tebliğ edişini, görevlerinin sona erişini “Şahid ol, ya Rab!” diyerek hitama erdirmişler. O’nun ümmeti eğitme işi kendisinden sonra da Ehli Beyt, ulema-suleha-evliya ile devam etmiştir.
Ümmetin sahibi-Seyyidimiz-Efendimiz zenginliği tarif etmişler:
-Zenginlik; zikreden bir dil, şükreden bir gönül ve saliha bir eştir.
Cevami-ül kelim (az söz ile çok mana) kudretine sahip Efendimiz (sav) bu veciz ifadeleriyle bütün bir dini yaşantıyı özetlemişler.
Zengin olma, sahip olma duygusu insanın fıtratında vardır. Fakat hem bu dünyada hem ahirette seni kazandıracak mülkü üç kelime ile özetlemişler: Dil, gönül, eş...
İnsanın Mevlâsını zikredebilmesi bir lütuftur. Herkese Allah’ı anmak nasip olmaz. “Cenâbı Hak kullarından zatına seçer.” Eğer bir kula zikretme imkanı verilmişse o kul Cenabı Hakk’ın sofrasına oturmuş demektir. Ev sahibinin kendisine ikram edeceği şeyler dilinden, gönlüne-ruhuna akacak, gıda olacaktır. Nasıl bedenin gıdaya ihtiyacı varsa, insanın yiyip-içtiği bedene hayat verirse, zikir de insanın kalbini doyurur, mutmain kılar.
Hadisi şerifteki sıralama da önemlidir. Dil zikretmeden gönül şükredemez. Dil, Mevlamız’ın güzel isimlerini, sıfatlarını söylerken gönle rıza-lika, irfan-sevda… akmaya başlar. Gönül arınır, durulur. Nimetleri gördükçe şükür duygusu artar. Sonuçta asla hakkıyla şükredemeyeceğini anlar ki gerçek şükür budur. Sahibimiz Mevlânâ Hâce Hazretleri “Sizin için şükrü tercih ettik.” ifadeleriyle bizim seyrimizde şükrün önemini vurgulamışlardır.
Üçüncü zenginlik, kişinin dinini yaşamada saliha bir eşe sahip olması demektir. “Evlenmek dinin yarısıdır.” buyruğuyla zaten Kainatın Efendisi (sav) kulluğun tamamlanmasında evlenmenin önemini belirtmiştir. “İçinizden kendileriyle huzur bulacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun delillerindendir. Düşünen insanlar için bunda deliler vardır.” (Rum:21) ayeti kerimesi de bu yöne işaret etmektedir.
Cenâbı Hak Azze ve Celle lütuf ve merhametiyle bizlere mededü inayet etsin. Hepimizi affu mağfiret eylesin. Efendimiz’in (sav) ahlâkını-anlayışını, O’nun varisi olan insanı kâmilden ahzetmeyi hepimize nasip eylesin.
GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR