JoomlaLock.com All4Share.net

ÖNCELİK Mİ UMUMİLİK Mİ - İNSAN MI SİSTEM Mİ RABITA MI ...

oncelik mi

Öncelik mi Umumulik mi - İnsan mı Sistem mi Rabıta mı ... - Dilhûn Âşık

Sayı : 101 - Mayıs 2016

 

Öncelik mi Umumilik mi - İnsan mı Sistem mi Rabıta mı ...

 

İslam Allah’ın insanı tarifidir. İnsandan kastımız Hazreti Muhammed ve salihlerdir. Hâce Hazretleri’nin buyurdukları gibi: “İslam eşittir Hazret Muhammed’dir.” İslam insanın izharıdır. İnsan İslam için seçilmemiştir, insan İslam’ın işçisi değildir. Bilakis İslam insan için seçilmiştir. İslam insanın elbisesidir. İslam insanlaştığında ahlak açığa çıkar. Ahlak Allah’ın kuluna çıkarma yapması gibidir. Kulun Allah’ı ile dolmasıdır. İnsan kemale erdi mi ona ne ismi vermelidir, ihtilaf konusudur. Çünkü gözüken kemal hayrete düşürücüdür. Böyle bir varlıkla yaşamanın yolu ise rabıtadır. Rabıta Allah eğitimini almış insanla yaşama usulüdür.

İslam nasıl bir varlıkla muhatap olduğumuzu anlamamız için gelmiştir. Yoksa ondan dersler çıkarıp kendi çapımızca iyi bir insan olmamız için değil. Kur’an Allah’ın razı olduğu ve olmadığı insanların tarifini içerir.Kur’an içerisinden değerler çıkaracağımız bir kitap değildir. Bilakis Allah’ın yetiştirdiği, inşa ve terbiye ettiği insanı tanıtma kitabıdır.

Bu tanıtımın vesilesi ilahi vahiydir. Vahiy yol, yordam ve yöntemi berraklaştıran, önümüze seren Allah’tan inzal olan bilgidir. Adeta yolumuzu aydınlatan ışığımız vahiydir. Fakat vahyi okuma ancak insana yapılan yatırımın açılmasıyla mümkündür. Çünkü İnsan Allah’ın okunacağı en net nüshadır. Bundan dolayı kendini bilen Rabbini bilir. Bilinmesi gereken ilk mana: “Alemlerin Rabbi en muazzam şekliyle insan sanatında görünür.” açılımıdır.

Vahyi insanlaştıran, yaşama işleyen, bilgiyi fiil, söz ve davranışa çeviren peygamberler ve salihleridir. Vahiy bilgi ise peygamberler bilendir. Vahiy ışıksa peygamberler gözdür. Vahiy Allah’tan melekle inzal olur.Bizlere vahyin ulaşma yolu peygamberlerin yaşantılarıdır. Bizler ne melek ne de inzal görmeden, peygamberlerin bu yöndeki sözlerine inanarak iman ettik. Peygamberler vahyi bizlere adeta kendilerinden süzerek öğrettiler. Vahiy bizim için Adem’dir, İbrahim’dir, Efendimiz Hazreti Muhammed’dir.Bizler vahyi melekten değil, bizzat peygamberlerden aldık. “Bizler peygamberi göremedik ki” diyenlere yanlış yerlerde aramışsınız deriz. Namazda terennüm ettiğimiz tahiyyatımızda peygamberimizin “selam, salihlerin üzerine” de olsun niyazı latifinden anlıyoruz ki peygamberimizin mekanı salihlerdir. 

Vahyin insanlaşması bizlere aktarılmasını sağlamıştır. Sünnet ise vahyin insanlaşmasıdır. Allah’tan Cebrail aracılığıyla gelen vahiy ile bizler doğrudan hiçbir zaman muhatap olmadık. Bizler ancak her daim vahyin sahibinin inşa ettiği, vahyi ile işlediği peygamberleri ile muhatap olduk.

Bugün herkes vahyi anlama ve çözme gayreti içinde görünüyor! Bizler ise vahyin inzal olduğu insanı anlama ve çözme gayretindeyiz. Kur’an’ı anlamak ancak Hazreti Muhammed’in anlaşılmasıyla mümkündür.Vahyin çözümü vahyin insanını anlamayla gerçekleşir. Kur’an-ı Kerim hazreti insan anlaşılmadan görülemez. Kur’an’ın görülme yeri hazreti insandır. Cebrail’in Dihye suretinde gelmesi müslümanlara ne ifade ediyor anlamak çok zor. İşte bu anlamanın yolunu bulanlar buldukları bu yola rabıta demişlerdir. Rabıta Kur’an’ı ve alemi, Hazreti Muhammed ile okuma usulüdür.

Herkes Arapçanın, usul kitaplarını bilmenin ya da metinden anlamlar çıkarmanın peşine düşerek kurtuluş yolunun bulunacağını savunurken, bizler ise insanın peşine düşülmesi gerektiğini savunuyoruz. Vahiy ancak Hazreti Muhammed ile kalbi rabıtası güçlü olanların içine girebileceği bir hakikattir. Çünkü vahiy Peygamber Efendimiz’in kalbi şeriflerine inzal olunmuştur. Kalbten kalbe olan yolun bulunması bizleri yine rabıtaya götürür. Vahyin inzal olduğu kalbten istifade yolu rabıtayla açığa çıkarılmıştır. Rabıta Kur’an’ı insan kalbinden okumaktır. Bu okuyuş “ikra” emrine ne kadar da yakın bir okuyuştur. Bu okuyuş ne kadar da hisli, insani bir terennümdür. Kalbsizlere tabi ki bir sözümüz yok.Bugünlerde kalbten okunmayan Kur’an ve alem ne kadar da sevimsiz ve soğuk ürünler veriyor.

Bu yüzden günümüzde vahyin hadiseleri çözmemizdeki mükemmel yol gösteriliciği ne yazık ki kaybolmuştur. Bugünlerde vahyi hadiselerle çözüyoruz. Hazreti Yusuf’a lütfedilen “Te’vilul ehadis” hadiselerin, alemde gerçekleşen tüm olayları okuyabilme yeteneği Hazreti Yusuf aranmadı mı, Hazreti Yusuf’a varılmadı mı nasıl bulunacaktır? İşte bu sebebten hadiseleri vahiyden çıkarabilecek doğru bir anlayışı bizler ne yazık ki yakalayamıyoruz. Müslüman dünyasının figüranlıktan kurtulması ancak vahiyle yol haritasını oluşturabilmesine bağlıdır. Vahyin ise bizler için tek anlaşılma yolu vardır. Bu yolda vahiy insanı ile aynileşmekten geçer. Vahiy insanı ile aynileşmenin adı rabıtadır.

Vahyin insanı peygamberin varisleri olan salihler yani insanı kamillerdir. Peygamberimiz ilmi miras bırakmıştır. Peki bu ilim nerede yazılıdır. Bu ilim Hazreti Muhammed’in kendisinde yazılıdır. Hazereti Muhammed ümmidir. Her şeyin aslı ondadır. Ümmilik insana Allah yatırımının tazeliğini, sadeliğini, katışıksız oluşunu belirtir. Sanılmasın ki bu ilim yazılı bir metindir. Allahımız Peygamberimiz’e “İlmin ziyadesini iste!” buyurmuştur. İşte ilmin ziyadesi varislerin rızkı olan ilimdir. Cenabı Hak “Sen seni yaşatacak olanlar içinde ilim iste çünkü senin duan onlar için sekinettir.” buyurmamış mıdır?

Küfür zihniyeti müslüman dünyasına peygamberliğin hatm olması gerçeğini bozarak, mecrasından kaydırarak büyük tahribat vermiştir. Bu yüzden müslüman dünyasının anlamakta çok büyük yanılgılara düştüğü alanlardan birisi nübüvvetin hatmi gerçeğidir. Çağımızdaki yaralı zihniyetlerin ortaya çıkardığı bakış açısı şöyledir: “Peygamberlik hatm oldu. Yani peygamberlik sona erdi. Hazreti Muhammed de vefat etti. Artık bundan sonra vahye birinci muhatap biziz. Vahiyden anladığımıza göre bir hayat oluşturmak zorundayız. Vahyi inceleyeceğiz. Vahiyden çağımıza uygun usuller geliştirip yolumuzu bulacağız vb...”

Peygamberliğin hatmi hadisesinde bilmemiz gereken ilk kaide Allah’ın sünnetinde hiçbir zaman değişiklik olmadığıdır. Değişiklikler, hükümler çerçevesinde gerçekleşir.Hakikatte değişiklik olmaz. Bu konudaki hakikat Allahımızın insanını inşa etmesidir. Bizlerde Rabbimizin tarafından terbiye ile inşa edilen insanlardan öğreniriz ne öğrenirsek. Bu usül eğitimin mükemmel gerçekleşmesini sağlar. Terbiye edilenden terbiye almak rabıtanın asırlar boyunca mükemmel bir eğitim usulü olduğunu gözlerimizin önüne serer. Rabıta değişmeyen eğitimin yoludur.

Hakikat değişmez. İlletler değişir fakat hikmet değişmez. Hükümler nesh edilebilir fakat ilahi murad değişmez. Şeriatler değişir fakat din değişmez. Bütün bunlar İslam’ın Allah tarafından insan için seçilmesinden dolayı olmaktadır. Bu da Allah sebepleri, illetleri, hükümleri işlevlerine göre devam ettirir ya da nesh eder demektir.

Bu sebeple nübüvvetin hatm olması insanın Allah tarafından eğitimine son verilmiştir anlamına gelmez. Bu anlamı çıkaranlar Allah’ı tanımayan su-i kastları olan insanlardır. Ne Allah sünnetini değiştirmiştir ne de insan Allah katındaki yerini kaybetmiştir. Sadece sebebler, illetler değişmiştir. Hükümler nesh olmuştur. Küfür sebep, illet değişimini kullanmaya kalkmıştır. Tıpkı kıblenin değişmesinde yapmaya çalıştığı gibi.

Mekke döneminde bilindiği üzere müslümanlar Kabe’yi önlerine alsalar da Kudüs’e yöneliyorlardı. Bu uygulama Medine’de de belli bir süre devam etti. Daha sonra Kabe’ye yönenildi. Buradaki hakikat kıblenin varlığıdır. İlletleri, hikmetleri, sebepleri Kabe olur, Kudüs olur. Hakikat kıblenin varlığıdır. Hüküm yöneldiğin sebeplerdir. Sebepler değişti fakat hakikat hiçbir zaman değişmeyecektir.

Küfür ilk dönem Mekkeliler sonra yahudiler bu değişimi hep eleştirip durdular. Kıble değişir mi deyip durdular. Kıble Allah’ın iradesidir. Bir mekan değildir. Mekan sebeptir. İrade asıldır.

Bizler küfrün hastalıklı akıl yürütmelerini hazreti insandan öğrenen insanlarız.Küfrün vurgununu yiyip zihin ve duygu felcine uğrayanların insansız vahiy muhataplığı anlayışlarını mahkum edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Herkesin Hak adına yaptığı işlerde bedelini ödemesi gerektiği inanıyoruz.Bu bedeli vermede ilk önce kendimizi sonra toplumu uyarma ve takip etmenin üzerimize düşen önemli bir vazife olduğunun bilincindeyiz. Görev anlayışımız Hâce Hazretleri’nin şu ifadesiyle gelişmiştir: “Ceddimin karşısına çıktığımda sunacağım hediyem; Belki yezidleri öldürmedim fakat yezidleri çıkaran zihniyeti öldürdüm. Ben yezidiliği öldürdüm, demektir.”

Çağın küfür merkezleri tarafından zihni vurgun yiyen müslümanların ana fikirlerinden birisi de; Kur’an’dan ibretler, manalar çıkararak bir nizam, sistem kurma anlayışıdır. İnsan inşa etme cüretidir.

Örnek verirsek Yusuf aleyhisselam kıssasına bakalım. Eğitimden, nebevi yönteme kadar, toplumu tanıma ve yönetmeden mücadele usullerine kadar... çok kıymetli, insan inşa etme yollarını öğrenip uygulamalıyız.

İyi bilinmelidir ki insanını Allah inşa eder. Bizler Hazreti Yusuf ile muhatabız. Allah’ın inşa etiği Hazreti Yusuf ise Hazreti Yakup gibi bir peygamber olsanız bile Hazreti Yusuf’a secde edersiniz. Yani hizmetine tam bir külliyetle katılırsınız. Sizin secde ettiğiniz ise kendi yorumlarınızdan başka bir şey değildir. Bugünkü bu yorum edepsizliği Allah’ı mubtil kılma anlamına gelir. Şunu bilelim ki Allah vardır. Allah bir inançtan ibaret değildir.Allah bir varlıktır. Bilinmelidir ki Allah Allahlığını kimseye vermez.

Allah’ın işine karışmamız ve bu girişimi yaldızlayıp insanlığa sunmamız ancak Allahımızın gadabının üstümüze çekilmesine yol açar. İslam alemi kan ağlıyorsa var olan bu edepsizlikten dolayı kan ağlamaktadır.

Müslümanlar ancak Allah ve Rasulü’nü takip etmelidir. İnsan halifedir. Halife ardıl demektir, arkadan gelen demektir. Allah ve Rasulü’nün önüne müminler geçemez. Hüküm tamamen Allah’a aittir. Hüküm iradenin tebarüz ettiği, açığa çıktığı yerdir. Söz konusu irade ise kul ardıl konumundadır. Kul takdir edileni tercih edendir. Edip eyleyeni bilendir. Bu gerçeği Kur’an’ın ifadesiyle söylersek “Bizi ve fiillerimizi yaratan ve tercihlerimizden bizi hesaba çekecek olan Allah’tır.”

İrade emiri doğurur. Bize düşen amel, eylemdir. Eylem Allah’ı bilen insanın Allah’ı takibiyle başlar. Allah adına yapılan iş Allah’ın yaptığı işe dahil olmaktır. İnsan kendi yaptığı işe Allah’ı katarsa, kendi işine Allah’ı ortak yaparsa şirkten kurtulamaz. Allah kulun işçisi değildir. Kul Allah’ın hizmetkarıdır.Fikrimiz, inancımız, duygumuz Allahımızın emirlerine amade konumundadır. Kul sadece Allah’tan etkilenendir. Kulun sadece Allah’ı vardır.

Allahımızın istek ve dualarımızdaki olması gereken önceliğine bir kaç örnek verirsek;

Allah bizleri kurtarsın diye davet olunmaz. Allah zorda kalanın yardımcısıdır, Adildir, Mevladır, kurtarıcıdır diye çağırılır. Allah, Allah olduğu için davet edilir. Yoksa benim kurtulmam için, bana hizmet için çağırılmaz.

“Allahım sen afuvsun. Affetmeyi seversin...” ilk olan O’dur. Affedicilik O’nun vasfıdır, özelliğidir. Biz yokken O affediciydi. Sonra affetmeyi, ara bozucu ne varsa silmeyi, pürüzleri kaldırmayı, iki varlığı buluşturmayı sever. Bütün bunlardan sonra “Bizi affet!” denilir.

Allahım bana güzel ahlak nasib et denmez. Allahım beni ahlakınla ahlaklandır denilir. Allah’tan ancak Allah istenir. Allah’a ait olanlar istenir. Kendi arzu ve isteklerinin tatmini Allah’tan istenmez. Allah’tan Allah’ın paylaşmak istedikleri istenir.

Bana lütuf et denmez. Sen latifsin bizlere lütfet denilir. Bu anlayıştır. Allah’a katılıştır. Kul Allah’a katılma yollarını bulan insana denilir. Katılma yolları ise bizlere rabıta usulüyle açılmıştır.

Çağımızda gafletimizden neredeyse Allah ikinci plana itilmiştir. Allah işi, eylemi yapan insanın destekçisi konumunda algılanmaktadır. Biz yapacağız O bize yardım edecek. Kendimize sormalıyız kainatı biz mi yönetiyoruz Allah mı? Alemin tedbirini biz mi yapıyoruz Allah mı? Alemi insanın hizmetine veren Alemlerin rabbi alemi çekip çevirmeyi bize mi bıraktı? Alemin Efendisi, Rabbi biz miyiz Allah mı? Bu edepsizlik, gaflet nereden geliyor, bu ne cüret. Hep savunurken söyleriz Allah sadece göklerin Rabbi değildir. O yeryüzünün de Rabbi’dir. Peki sormak gerekir; Allah göklerin ve yerin Rabbi de bizim Rabbimiz değil midir? Gökleri ve yeri muradına göre çekip çeviriyor da bizlere sıra geldi mi duruyor mu?

Alemin tedbiri elinde olan bizim dünyanızda niye figüran oluyor? Allah adına işler çekip çevirmeyi bırakalım da Allah’a, O güzeller şahına teslim olalım. Bizim işimiz Allah’ın davetine, Rasulü’nün davetine icabettir. Bizler onları izleyerek işlerimizi yaparız. Onların gücüne güç mü yeter. Allah’ın beyanı olmasa Kur’an nasıl Allah’ın kastına göre okunabilir. Peygamber’i Allah tarafından beyanla müjdelenmişken beyanı kendi anlayışları kılanlar ne yüzle bizlere Kur’an’ı açıklama gayreti içine giriyorlar.

Hulasa-i kelam Kur’an insanı gösterir, din insanı tanımlar. İnsan ise Allah’ı gösterir. Allah dinde, cennette değil peygamber ve salihlerinde sıfatlarıyla muazzam gözükür.Secde izleri simalarında bulunan müminler Allah’ın nuruyla nazar eder.

İnsanı tanımak eksenli Kur’an eğitimi verilmelidir. Allah’ı tanımak peygamberi ile yaşamakla mümkündür. Din insana, insan Allah’a yoldur.

İslam büyük ahlak sahibinin fiile/eyleme dökülen mirasıdır. Namaz, oruç, hac, zekat... kelime-i şehadetin açılımıdır. Kıyam Peygamberimiz’in ahlakıdır. Rüku, secde...alemlerin Efendisi’nin ahlakı aziminden cüzlerdir. Oruç adanmışlığının, zekat tertemizliğinin, hac yaşamı sürdürmesinin açılımları, tanıtımlarıdır. İslam Hazret-i Muhammed’in ahlakını çoğaltma adımıdır. İslam Hazreti Muhammed’den ibarettir. Hazreti Muhammed ise varisleriyle bizlere ulaşmaktadır.

Rasulün varisi ise Allah’ın peygamberleriyle inşa ettiği insan; sevgiyle yoğrulmuş, asalet sahibi, yetkili kılınmış, numune-i imtisal olmuş, itaat mercii seçilmiş, ayetel kübranın mecrası, Allah’ın ince sanatıdır.

İnsanlığın hafızası insan-ı kamildir. İnsanlığın namusu insan-ı kamildir. Kemalatın dağıtım menbaı insan-ı kamildir.

İnsan-ı kamil hem içteki nefs zalimine hem de dıştaki zalimlere müminlerin kalkanı, savunu alanıdır. Gönülden bahsedilecekse, aşktan, sevgiden konuşulacaksa, insana Allah’ın kucak açması isteniyorsa, Allah ile kulları, Allah’ın istediği yerde buluşsun isteniyorsa: insanı kamil, yegane latif yoldur, yordamdır, asıldır, barıştır, varıştır.

 

Allah davet eder; geleceğiniz yer daru’s-selam

Kastı; inşa ettiği insan.

Hulasa-i kelam ;

Asıldır her şeye Hazret-i insan...

 

Yazar: Dilhûn Âşık

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort