HUZURA KAVUŞMANIN İKİNCİ KAPISI İSTİKAMET MAKAMI -2

Huzura Kavuşmanın İkinci Kapısı İstikamet Makamı 2

Huzura Kavuşmanın İkinci Kapısı İstikamet Makamı -2 - Şeb-i Vuslat

Sayı : 136 - Nisan 2019

 

Huzura Kavuşmanın İkinci Kapısı İstikamet Makamı -2

 

İslam dininin temeli iki noktadadır:

1-İman, ihlas ve teslimden ibaret ilm-i Tevhid,

2-Ona göre hareket ve amel etmek, amel-i Tevhid.

İlm-i Tevhid kalb ve dimağda olduğu için özdür, amel-i Tevhid bedeni hareketten ibaret olduğu için o özün dış kabuğudur. Her ikisi de kemal buldu mu istikamet olur. Özü, hareket ve sözü şeriate göre olana “müstakim”, olmayana da “sakim” adı verilir. Allah müstakim olanlara akl-ı selimi ihsan eder. Tevbeden sonra istikamet yoluna girenin kalbine melekleri gönderir. O melekler müstakim olanı Hakk’ın yoluna teşvik eder; sekerat anında açıktan üzerine gelir, onu cennetle müjdeler; korkma, artık tekliflerin sonu geldi, cennetliksin hiç endişe etme, bundan sonra istikametinin semeresini alırsın, diye müstakim olanı müjdeler.

“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip sonra sağlam itikad, ihlas ve teslimle doğruluğu kendine prensip edenler üzerine: ‘Korkmayın, tasalanmayın, va’dolunduğunuz cennetle sevinin’ diye melekler inecektir.” buyrulmuştur. (Fussilet Suresi 30)

Yani, ey istikamet sahipleri, eğer siz istikametinizin semeresini görmez iseniz de şüphesiz ölüm anında melekler tarafından cennetle müjdeleneceksiniz, demektir. Bunun için hadis-i şerifte: “Gizli ve aşikârede taat ve ibadeti iltizam ve menhiyattan içtinapla dosdoğru olun ve elbette birçoğunuz buna güç getiremezsiniz. Biliniz ki amelinizin en hayırlısı namazdır. Müminden başkası da abdest üzerine muhafazakâr olmaz.” buyrulmaktadır. Yani bihakkın istikamette sebat etmezseniz, bari hiç değilse ta’dil-i erkanla namazı dosdoğru yerli yerinde kılın, zahiri ve batıni temizliğe muhafazakâr olun. Bu da zayıflarınız için bir istikamet sayılır. Anlaşıldığı üzere salikin istikamette sebat etmeye devamlı bir surette çalışması gerekir. Bu çalışmayla bir an nefs ve şeytanına galip, bir an mağlup olur, bir an zâkir, bir an gafil, bir an mücahid, bir an münafık olur. Fakat daima müstakim olmaya çalışır. Yukarıda tarif edilen bihakkın istikamette sebat edince salik, artık yolu bitmiş demektir.

Hülâsa, itikadda istikamet tevhid ilminde; ibadet ve muamelede istikamet fıkıh kitaplarında; ahlakta istikamet tasavvuf kitaplarında beyan olunmuştur. Her birisinin bir kitabını kâmil zatın nezaretinde okumak ve kâmil mürşidin nezaretinde onunla amel etmek umum Müslümanlara düşen bir vazifedir. Bir müminin böylece üç kitap okuması hem kolay olur, hem de sapık fikir ve amelden kurtulmuş olur.

İstikameti Devam Ettirebilmek İçin Mühim Tavsiyeler

Şuurumuzda iman ve ihlasın yerleşmesi nisbetinde bedenimizin azaları müstakim olur. Her bir salik itikadı ve ihlası nisbetinde dinini tatbik eder, takva sahibi olur, müstakim olmaya çalışır. Esas maksat, Hakk’ın huzuruna layıkıyla girmektir. İstikametten başkasıyla da bu huzura giriş imkânsızdır. Onun için şuurumuzu murakabeyle, azalarımızı şer’i tatbikatla çalıştırmalıyız ki Allah Azze ve Celle’nin bizden istediği hakiki istikamete sahip olalım. İşte bu oluş için hadis-i şerifte şöyle buyruldu: “Gizli ve aşikârede taat ve ibadeti iltizam ve menhiyattan içtinapla dosdoğru olun ve elbette birçoğunuz buna güç getiremezsiniz. Biliniz ki amelinizin en hayırlısı namazdır. Müminden başkası da abdest üzerine muhafazakâr olmaz.” Yani gücünüz yettiği kadar itikadda, taat ve ibadeti devam etmekte, büyük ve küçük günahlardan sakınmakta sebat edin. Elbette bu hususta sebat etmek çok zordur, çok büyük bir gayreti ister, çok büyük bir sabır ve tahammülü ister, ümmetten zayıf olanlar, elbette bunda sebat etmekten aciz kalırlar. O halde acizliği bertaraf edebilmek için salik başlangıçta ciddi bir tevbe ile dine sarılır. Bidayette tevbeye muvaffak olmak kolaydır. Lakin tevbenin üzerinde devam etmek, müstakim olabilmek için şartlar vardır. Bu şartları yerine getiren, Allah’ın izniyle muvaffak ve müstakim olur.

1-Cenâb-ı Hakk’ın âdetinden birisi de tecelli-i iradi’dir; kulun hiçbir şeyden haberi olmadığı halde aniden kalbe Hakk’a davetçi ilham gelir; hadi tevbeye git diye kalbe icbar eder. Bazen o ilhamla beraber titreme, ağlama da gelir. Ekser itibarıyla bu tecelli, kâmil meşâyıhın huzurundan, bakışından ve sözünden olur. Bu tecelliyeye, tecelli-i irade denilir. Kalbe geldi ise mühlet vermeksizin ona teslim olmak ve derhal emrine itaat etmek lazımdır. Bu ilham seriu’z-zeval olduğu için fırsatı kaçırmamak gerektir. Fırsatın kaçırılmamasının manası, kâmil zevatı bulmak, samimiyetle onlarla sohbet etmek, kâmil mürşidin emrine girmek demektir. Hiçbir zaman insan tek başına kendine yolu tayin edemez.

2-Tevbenin akabinde eski günahlardan vazgeçmek, fena niyetlerden sıyrılmak ve iyiliği yapmanın devamına azimli olmaktır. Çünkü tevbeden sonra işret meclisinin arkadaşları insana dışta musallat olurlar. Çoğu zaman tekrar yoldan çıkarırlar; buna dikkat lazımdır.

Gavs-ı Hizâni, münkir ve ehli bid’atin zararlarının kilisede bulunanların zararlarından daha ziyade olduğunu kaydetmiştir. Hatta bir şeyhe teslim olan kimsenin ilimde hocası olan münkir olsa, onu bile terk etmesi gerekir. “Sende ilimde yeri olmadık herhangi bir şeyi anan baban emrederlerse onlara uyma; Benim yoluma inâbe edenlerin yoluna uy.” (Lokman 15) ayet-i kerimesinin emrine binaen, kişiyi istikamet yolundan geri bırakmak isteyen ana baba, hatta ilimde hocası da olsa terk edilir ve ahirette dereceyi almaya sebep olan mürşide uyulur. Kaldı ki günah işlettiren kimselerden yüz çevirmek farzdır.

3-Başlangıçta imkân derecesinde tarikatın adabını, usulünü güzelce öğrenmektir. Bir binanın temeli muhkem olmaz ise o bina yıkılmaya mahkûm olduğu gibi, tarikate intisap ettikten sonra temel olan itikad ve niyet, o temelin üzerinde olacak adap ve usul dosdoğru olmaz ise kısa bir zamandan sonra o tarikat de yıkılır.

Mezheb İmamına fıkıhta, tarikat imamına tarikatte ittibâ lazımdır. İtikad Ehli Sünnet ve’l-Cemaatin itikadı; niyet ve amelde fıkıh kitaplarını kendine kanat yapıp o kanatla şeyhe ittibâ edilir. Şeyh Cüneyd El-Bağdadi: “Tarikatlerden faydalanmak için sebep: edep ve usuldür. Mahrum olanlar edebi öğrenmediklerindendir. Ant olsun ki bizim yolumuz edepten başkası değildir!” demiştir. Hatta bir gün müntesiplerinden birisi meclisine sol ayakla girerken hiddetlenmiş; “Siz sünnete riayet etmediğiniz için meclisimizden çıkın. Zira hayr meclislerine sağ ayakla, kaza-i hacet yerine sol ayakla girilir. Çıkışta zıddı yapılır. Kendi evine ise sağ ayakla girilir sağ ayakla çıkılır.” buyurmuştur.

4-Allah’ın kahrından rahmetine sığınmaktır. Buna Firar-i ilallah denilir. Yani şahıslardan nefret etmeksizin, gıybet, haber dolaştırmak gibi fısktan ibadete kaçmak demektir. Daha doğrusu halktan Hakk’a sığınmaktır. Şâh-ı Nakşibend: “Halkı kalbten çıkarmak, fiilen sıfatlarını terk etmek, Rasul-i Ekrem’in ahlakıyla ahlaklanmak, firar-i ilallah diye tabir olunur, yoksa halkı terk etmenin manası cuma ve cemaati terk etmek, uzlete çekilmek demek değildir.” buyurmuştur.

Mevlânâ-i Cami: “Başlangıçta muvakkat olarak uzlete çekilmek, halkı terk etmek sünnettir. Nitekim Peygamber de vahyin başlangıcında uzlete çekilmiştir. Şer meclisleri terk etmek farzdır, zira şerlileri terk etmeyen hayr yapmaya muvaffak olamaz. Hatta kalben şerlilere temayül, insanları şer işlemeye sevk eder. Bu hususta ayet de emretmiştir: “Zulmedenlerin meclislerinden sakının, zira onların ateşi size de çarpar.” (Hud 113) Müfessirler kalben temayülü yasaklamıştır diye tasrih etmişlerdir.” buyurmuştur. Sultanu’l-cazibin, bu ayeti şöyle beyan eder: “Bu tarikatı inkâr edenlerin meclisi ve diğer fısk meclisleri, demircilerin dükkânına benzer. Demirci demirini çıkarıp iki kişi o demiri dövdüğünde ondan ateş fışkırır; oturanlara isabet etti mi onları yakar. Fakat onların önünde önlük olduğu için yanmazlar. Münkirlerin sözleri gıybet, müstehcen söz söylemek, lâkırdıları ateş gibidir; söz, demir gibidir; iki çene, onunla demir dövülen çekiç gibidir. Artık âlem-i misalde bunlar hep cisimlidir; kalbi yakar parlak olan ruhu kül haline getirir.” 

Şeyh Ebû Medyen: Tarikati inkâr edenlerin meclisleri, müridi öldürücü zehirdir. Bu zehirden korunmayan şeyhinden faydalanamaz.

5-Mürid şeyhine intisap ettikten sonra, şeyhi hakkında son derece itikad etmelidir. Burada mürid şöyle inanır: Şeyhim buluttur, umum nimetler yağmur gibidir. Allah Teala bulutu yağmurun yağmasına sebep kılmıştır. Bulutsuz yağmur yağdırmaması âdetindendir. Şeyhimi hidayetime sebep kılmıştır. Hakikatte hidayet edici Allahu Teala’dır. Yağmur verici de Allahu Teala’dır.

Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Muhakkak Allah azze ve cellenin yeryüzünde feyz ve bereketleri almaya elverişli kapları vardır. Allah azze ve cellenin kendisine en sevimli kapları da yumuşak ve saf olan kaplardır. Allah’ın yeryüzündeki kapları, salih kullarının kalpleridir.”

Allah (cc) yar ve yardımcımız olsun.

Selam ve dua ile

Kaynak: İsmail Çetin, Edeple Varış Lütufla Dönüş, Dilara Yayınları, 2007

 

Yazar : Şeb-i Vuslat

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort