JoomlaLock.com All4Share.net

NEREDEN TANIŞIYORUZ?

Nereden Tanışıyoruz

Nereden Tanışıyoruz - Veysel Özsalman

Sayı : 135 - Mart 2019

 

Nereden Tanışıyoruz

 

“O yüz, her hattı tevhid kaleminden bir satır; 

O yüz ki, göz değince Allah’ı hatırlatır...”

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız ona itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat/13) emr-i ilahisi ile tanışmamızı isteyen Cenabı Mevla hazretleri buna vesile olarak da bizi kavim ve kabilelere ayırdığını belirtiyor. Bununla birlikte rahmet peygamberi Efendimiz (sav) mü’minler arasında sevginin artması için tanışmayı tavsiye ediyor ve bunun şeklini şu şekilde tarif ediyor: “Bir kimse, bir başkasıyla kardeşleştiği zaman, ilk iş ismini, babasının ismini ve kimlerden olduğunu sorsun. Çünkü böyle yapmak, sevginin artmasına daha uygundur.”

Yukarıda bahsettiğimiz ayet ve hadisler ışığında diğer insanlarla tanışmanın bizim için mühim bir vazife olduğu anlaşılıyor. Bu sebeple yeni insanlar tanımaya onları anlayıp kendimizi onlara ifade etmeye azmediyoruz. Mevcut güzelliklerin paylaşılıp çoğalması için bunun gerekli olduğuna canı gönülden inanıyoruz. 

Tanışma teknik olarak birbiriyle daha önce karşılaşmamış, görüşmemiş, konuşmamış, yekdiğerinin varlığından bile habersiz insanlar arasında gerçekleşen bir fiilken, bazı durumlar bizi tanışmanın bu anlamını yeniden düşünmeye sevk edecek kadar şaşırtıcı olabiliyor. Mesela bazı simalar onları ilk defa görmemize rağmen bize son derece tanıdık gelebiliyor. Daha önce bir yerlerde karşılaştığımıza yahut tanıştığımıza neredeyse emin olduğumuz halde, şöyle bir hafızanızı yokladığınızda bunu doğrulayacak hatıra kırıntılarına bile rastlayamıyoruz. Sebebini tam olarak anlayamasak da bu tanışıklık hissinin tesiriyle, içimizden bir şeylerin o yöne doğru aktığını hissediyoruz. Bu tanışmışlık hissinin meydana getirdiği cazibe, kim bilir belki de o kişiyle aramızda kurulacak sağlam ve sarsılmaz bir dostluğa doğru atılmış ilk adımdır, bilemiyoruz. 

Aşk, dostluk, sevgi, muhabbet adına her ne derseniz deyin, dikkatlice bakacak olursanız kişiler arasındaki yakın ilişkilerin temelinde mutlak suretle bahsettiğimiz bu cazibenin, çekimin olduğunu görürsünüz. Peki, insanlar arasından sadece bazılarına karşı hissettiğimiz bu tanışmışlık hissini, çekimi yahut cazibeyi ne ile ve nasıl izah edebiliriz?

Kişiler arasındaki çekimi açıklamaya çalışırken bu hadiseye etki eden birçok unsurdan bahsedebiliriz. Mesela mekânsal yakınlık, fiziki görünüş, ekonomik, kültürel, fikri benzerlik ve bunun gibi türlü unsurlar kişiler arasındaki çekimi etkileyebilecek faktörler arasındadır. Fakat insanlar birbirlerine sadece bu sebeplerden dolayı yakınlık hissetmez ve bütün bu unsurlar kişiler arasındaki çekimin yalnızca zahiri sebeplerini oluşturur. Bizim bahsettiğimiz ve nereden neşet ettiğini anlamaya çalıştığımız çekim, sıraladığımız zahiri şartların neredeyse hiçbirinin sağlanmadığı yahut bilinmesinin mümkün olmadığı durumlarda meydana gelebildiğinden onun kavranabilmesi için başka bir açıklamaya ihtiyaç vardır. 

Bahsettiğimiz tanışıklık hissi ve muhabbetin her zaman görünür ve rasyonel bir sebebe dayanıyor olması gerekmez. Kişi sayısız tanımadığı insan arasından birilerine yukarıda saydığımız sebeplerden hiçbirine dayanmaksızın yakınlık hissi duyabilir, bu sebeple onlara karşı muamele ve münasebetlerini daha samimi bir şekilde düzenleyebilir. Onlarda madde planında olmasa da mana planında kendinden bir şeyler bulabilir, tesirinde kaldığı cazibenin sebeplerinin farkında ve şuurunda olmasa da manen bir yakınlık hissedebilir. 

Zahiri sebeplerin katı ve değişmez yapısıyla tesadüfün basitliğini aşan bir tanışıklık, aşinalık hissinden kaynaklanan bu durum, elbette ki bir sebebe dayanmadan da meydana gelemez. Peygamber Efendimizden (sav) nakledilen bir hadis-i şerifte: “… Ruhlar askeri birlikler gibidir. Birbiriyle tanışan ruhlar, birbiriyle kaynaşırlar tanışmayanlar da ayrılığa düşerler” buyrulmuştur. Bu hadisi şerif tasavvuf büyükleri tarafından “ruhlar aleminde” tanışan ruhların dünyada birbiriyle kaynaşacağı, ihtilafa düşmeyeceği şeklinde izah edilmiştir. Buradan hareketle bizim diğer insanlara karşı hissettiğimiz muhabbet, yakınlık, aşinalık, alışıklık gibi hislerin temelini maddenin ötesinde mana planında aramak daha uygun olacaktır.

Hace Yusuf Hamedani’nin Rütbet’ül-Hayat adlı eserinde, bu meseleye ışık tutar nitelikte, Peygamber Efendimiz’in (sav): “Bir mü’min camiye gelse, oradaki yüz kişiden sadece birisi mümin olsa gider onun yanına oturur. Bir münafık da camiye gelse, oradaki yüz kişiden sadece birisi münafık olsa, gider onun yanına oturur.” hadisi şerifi nakledilir. Bu hadisi şerif bize, zahirde görünen sebepler ne olursa olsun kişiler arsındaki çekimin farklı bir tanışıklığa, farklı bir cazibeye bağlı olduğunu ifade etmektedir. Cemiyetin her kesiminden her türlü ferdin buluşma noktası olan camide, birbirleriyle belki de ilk defa karşılaşan insanların arasındaki çekim bize bu durumun farklı sebepleri olduğunu işaret etmektedir. Nitekim insanlar birbirlerinin farkında olmadan ama kendilerindeki ortak bir hususiyetin tesiriyle birbirlerine yaklaşmaktadırlar. 

Tezkiretü’l-Evliya isimli eserde nakledilen ve Herim b. Hayyan ile Veysel Karani hazretleri arasında geçen hadise de kişiler arasındaki çekimin ve tanışıklığın anlaşılmasına ışık tutar niteliktedir. Eserde Herim b. Hayyan’ın Veysel Karani’nin yanına varıp selam verdiğinde, “Ey Hayyan’ın oğlu Herim! Allah ömürler versin, nasılsın, seni bana kim kılavuzladı?” şeklinde karşılık aldığından bahsedilir. Bunun üzerine Herim b. Hayyan: “Benim ve pederimin ismini nasıl bildin, beni hiç görmediğin halde nasıl tanıdın” deyince Veysel Karani: “Hiçbir şey ilminin haricinde kalmayan ve her şeyden haberdar olan bildirdi ve ruhum ruhunu tanıdı, zira müminlerin ruhları yek diğerine aşinadır!” diye cevap verir. Bu cevap ile biz de anlıyoruz ki dünya gözüyle birbirlerini ilk defa görüyor olsalar bile fertler arasındaki tanışıklık çok daha eskilere dayanabilmektedir.

Farklı bir açıdan ve kendi hayatlarımız ekseninde meseleye yaklaşacak olursak acaba bugün bizlere tanıdık gelenler, kendimizi yakın hissettiklerimiz yahut çekimine kapıldığımız kişiler kimlerdir? Kendimizi mü’minlere, salihlere, kamillere yakın hissedebiliyor muyuz? Hak dostlarını gördüğümüzde içimizden onlara doğru bir akış oluyor mu? Hakk’ı (cc) hatırlatan bir yüz gördüğümüzde ondaki cazibeye kapılabiliyor muyuz? Yoksa, Allah muhafaza, fizikteki zıt kutupların birbirini itmesi gibi onlardan var gücümüzle uzaklaşıyor muyuz?

Bugün bizim ahdinden uzaklaşmış, dünya meşgalesine dalmış, aynaya baktığında kendini bile tanıyamayacak halimizle sadıkları, salihleri, kamilleri tanımamız maalesef ki mümkün değildir. Hak Teala (cc) sadıklarla, salihlerle, kamillerle birlikte olmamızı istiyorken biz onları tanıyamadan bu dünyadan göçersek halimiz ne olur? O halde geriye tek bir kurtuluş ümidi kalıyor, o da onların bizi tanıması, bize sahip çıkmasıdır.

Cenabı Mevla bizi kendisini tanımaya vesile olacak dostlarıyla tanıştırsın.

 

Yazar: Veysel Özsalman

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort