JoomlaLock.com All4Share.net

Gülzâr-ı Hâcegân

Cumartesi, 01 Aralık 2018 14:42

Aralık 2018 Mukaddime

Aralık 2018

Sayı: 132 - Aralık 2018

 

Muhterem kardeşlerim, dergimizin 11. yılının son sayısını çıkarmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Bizler biliyoruz ki, kullar efendilerinin imkanlarını kullanarak onun isteklerini yerine getirirler. Görüntüde işi yapan kul olsa da hakiki fail efendisidir.

Bu meyanda bizim Efendimiz yani Rabbimiz Hazreti Allah’tır (cc). Bizleri nihayetsiz lütfu, keremi ile yarattı. Bizi bu imkan alemine gönderdi. Bizlerde bu imkanları O’nun (cc) adına kullanarak kulluğumuzun gereğini yerine getirmiş oluyoruz. Bunun sonucunda da Rabbimiz bizleri mükafatlandırıyor. 

Dolayısıyla da dergimizin çıkarılmasında bizler gayret ediyormuş gibi görünsek de aslında her şeyin Halıkı olarak Cenab-ı Hak Teala hazretlerinin nihayetsiz lütfu sayesinde bu günlere ulaşmış oluyoruz. Bundan dolayıdır ki, O Mutlak ikram sahibine zerreler adedince hamd, tesbih ve şükür ediyoruz.

Aralık ayı dergimizde konu olarak İslam’ın dört muhkem kalesi olan “edille-i şer’iyye” yani kitap- sünnet-icma-kıyas başlıklarını hocalarımız izah etmeye çalıştılar.

Malumunuzdur ki, günümüz toplumunda özellikle Batılı müsteşriklerin ortaya koyduğu, fakat bir takım ilahiyatçıların yaymaya çalıştıkları “Kur’an müslümanlığı!” “tarihselcilik”, “telfikçilik ve mezhebsizlik” gibi fitne tohumları İslam coğrafyasında ve ülkemizde yeşertilmeye çalışılıyor. Başlangıçta ulemamızın kadim görüşlerini yıpratmaya çalışan bu güruh, zamanla ashabı kiramın görüşlerini de basitleştirmeye ve toplumun gönlündeki ashabı güzine olan itimadı zayıflatmaya başladılar. Bunda kendilerince bir aşamaya geldikleri zannıyla sünneti seniyyeye ve bunu zayıflatmak içinde Hadisi şeriflere hücum etmeye başladılar. Özellikle hadis rivayeti konusunda mütebahir olan meşhur sahabeleri yıpratıp onların rivayetlerini yok saymaya başladılar. En nihayetinde bunda da başarılı oldukları zannıyla vahyi ilahi olan Kur’an-ı Kerime saldırmaya başladılar. Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayetlerin tarihsel olduğunu dolayısıyla çıkarılması gerektiğini düşünenlerden tutun da, Kur’an-ı Kerim’deki bazı tekrar ayetlerin Cebrail (as) tarafından Kur’an-ı Kerim’e sokulduğunu söyleyenler, hatta Cennet ayetleri ile Cenab-ı Hakk’ın Araplara göre bir cennet tasvir ettiğini söyleyip bu ayetlerle -haşa- dalga geçenlere varıncaya kadar ne idüğü belirsiz müsteşrik uşağı türedi ilahiyatçılar ortaya çıktı. Gayeleri İslam’ı modernize etmek olan fakat aslında içini boşaltıp, amelsiz, Hrıstiyanvari bir İslam toplumu oluşturmaktı.

İşte bizlerde bu ayki dergimizin konusu olarak bunların yıkmaya çalıştığı kalelerimizi hatırlayıp, daha sıkı sarılmak için “edille-i şer’iyye olarak seçtik. Elbette ki bu mahdud sayfalar ile bu umdelerimizi izah etmek mümkün değildir. Fakat müslüman kardeşlerimizi uyanık tutmak açısından faydalı olacağı kanaati ile hocalarımızın fikirlerine başvurduk. Rabbimiz (cc) gayret eden bütün mü’min kardeşlerimize yardımını esirgemesin, inşaallah...

Son olarak bildiğimiz gibi ülkemiz yeni bir seçim atmosferine giriyor. Mart ayının sonunda Mahalli İdareler Seçimi yapılacak. Şimdiden adaylar belirlenmeye başladı. Bu konuda da her meselede olduğu gibi bizler Hakk’ın rızası doğrultusunda hareket etmeye gayret edelim. Bu kokuşmuş sistem içinde kirlenmiş insanların peşine düşüp kendimiz helak etmeyelim. Müslümanların özlemlerini özlem, dertlerini dert edinmeyen hiç bir kimseyle dirsek temasında olmayalım. Bilelim ki,

Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki, gayreyler,
Arif anı seyreyler,
Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.

İşimizi ariflerin basiret ve ferasetine bırakalım. Onları güzel bir şekilde izleyelim. İnşallah sonuç hayrımıza olacaktır.

 

Perşembe, 01 Kasım 2018 14:38

Kasım 2018 Mukaddime

Kasım 2018

Sayı: 131 - Kasım 2018

 

Gülzâr-ı Hâcegân dergimizin kıymetli okuyucuları, bir yılın daha sonuna yaklaşırken, özellikle Erzurum’umuzda kış kendini iyice hissettirmeye başladığı bugünlerde yeni bir dergiyle birlikteyiz. Dünya adeta yokuş aşağı yuvarlanan bir cisim gibi olmuş. Haftalar nasıl başlıyor, nasıl bitiyor anlayamıyoruz. Hani yukardan düşen bir cismin yere yaklaştıkça hızlanması gibi, dünyada kıyametine yaklaştıkça adeta hızlanıyor. Fani olan her şeyin bir gün yok olacağı gibi bu kâinatta kıyamet günü yok olacaktır. Dağların hallaç pamuğu gibi atıldığı o günde biz de yok olacağız. İsrafil (as) sura üflediğinde gelmesini beklemediğimiz fakat “Yaklaşan yaklaştı.” (Necm/57) fermanı ilahisi ile: “Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir. O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.” (Yasin/49-50) gerçeği ile yüzleşeceğiz.

İşte o gün her şey bitmiş olacak. Hiç bir tevbe kabul edilmeyecek. Pişmanlıklar fayda vermeyecek. Her canlı ölümü tadacak ve diğer bir surun üflenmesi ile yeniden diriltilerek o dehşetli hesap meydanına götürüleceğiz.

“Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelivermesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar?” (Muhammed/18)

Rabbimiz celle ve ala hazretleri Kitab-ı Kerimin’de bizi nasılda açıkça uyarıyor. Adeta buyuruyorlar ki: “O korkutucu kıyamet günü ve ardından hesap gününün geleceğini size haber veriyorum. Siz o gün gelmeden niçin kendinize çekidüzen vermiyorsunuz. Yoksa sizin başka uyarıcılarınız var da onlar sizi koruyacaklarını mı söylüyorlar?”

 

Yine Rabbimiz (cc) buyuruyor: “Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir/26) 

Şu İslam beldelerinin caddelerine sokaklarına bir bakalım. Allah’a isyan almış başını gidiyor. Eskiden isyankârlar belliydi. Adamın din ile iman ile bir işi yoktu. Nefsinin hoşuna ne gidiyorsa onu yapıyordu. Ona Allah hidayet versin diye dua ediyorduk. Bu gün isyanı camiden çıkan müslümanlar yapıyor. Camiden çıkan erkekler eğlence yerlerinde, şeytanın bayrakla dolaştığı statlarda adeta -haşa- ibadet aşkıyla arzı endam ediyorlar. Bir de utanmadan devre arasında namaz kılıyorlar. Yanındaki adam karşı takımın oyuncusuna veya hakeme ağza alınmayacak küfürler ediyor, müslüman devre arasında namaz kılıyor.

Namaz kılan bayanlara bakıyoruz. Namazdan podyuma çıkmış mankenler gibi caddelerde erkekleri tahrik edecek şekilde güle oynaya dolaşıyorlar. Fuhşun başka bir şekli olan batı menşeli konserlerin en önünde türbanlı kızlarımızı en uygunsuz bir şekilde görebiliyoruz.

Hepsinden en acısı da İslami hassasiyeti olan müslümanlar bile artık sohbetlerini, konferanslarını kadın erkek karışık salonlarda vermeye alıştılar. Haremlik selamlık artık şuurlu! müslümanlar tarafından bağnazlık olarak kabul görebiliyor. Diyanet işleri başkanı ve diğer üst düzey diyanet personeli toplantılara hanımlarıyla beraber geliyorlar. Aynı masanın etrafında karşılıklı oturup yemek yiyebiliyorlar.

Allah için müslümanlar din bu kadar mı yozlaştırılacaktı? Bizim haberimiz yok da yeni bir din mi geldi? Bu din-i mübin on beş asırdır, yanlış yaşanıyordu da biz doğrusunu mu bulduk?

Efendimiz (sav) Hazreti Aişe (r.anha) annemizi âma bir sahabe efendimize bakmaktan menetmesi üzerine Aişe annemizin: “Ya Rasulallah ama o görmüyor!” buyurması üzerine: “Fakat sen onu görüyorsun!” buyurması bize acaba ne anlatıyor. 

Eğer bunları yaparken Batılı kafirler ve yerli münafıklar bizi hoş görsün mantığı ile yapılıyorsa bilinsin ki, o din günün sahibi olan Allah’a (cc) verilecek hesap süratle yaklaşmaktadır. 

Biz dinimiz bize on beş asır önce ne buyurmuş ve bugüne kadar nasıl yaşanmışsa o şekilde yaşamaya devam edeceğiz. Hiç bir kınayıcının kınamasından çekinmeyeceğiz ve bu ezeli ve ebedi doğruları anlatmaya devam edeceğiz. Hazreti Ğavs Abdulhakim Bilvânisi hazretlerinin (ksa) buyurduğu gibi: “Akkoyun kara koyun geçitte belli olur.” Bunu da ancak arif olan anlar. 

Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz.

 

Pazartesi, 01 Ekim 2018 14:33

Ekim 2018 Mukaddime

Ekim 2018

Sayı: 130 - Ekim 2018

 

Muhterem kardeşlerim, yeni bir konu ve zengin içerikle tekrar karşınızdayız. Öncelikle can sıkıcı ve mecburiyetten alınmış bir kararı sizlerle paylaşmak istiyoruz. Malumunuz olduğu üzere son aylardaki döviz artışları sonucu maliyetlerde büyük artışlar oldu. Bizim dergimizde kullandığımız kağıt çeşidi tamamen yurt dışı menşe’li olduğu için oda bu zam furyasından nasibini aldı. Gelen zam öylesine yüklü oldu ki hem kağıt kalitesini düşürmek zorunda kaldık, hem sayfa sayısını azalttık, hem de fiyatı artırmak zorunda kaldık. Bundan dolayı sizlerden hem özür diliyor, hem de mahcubiyetimizi bildiriyoruz. Zaten zor şartlarda devam ettirdiğimiz dergimize desteklerinizin devamını rica ediyoruz.

Bu can sıkıcı girişten sonra gündemle ilgili bir kaç kelam ederek dergimize başlamayı uygun görüyoruz. Cenab-ı Hak Teala hazretleri muinimiz olsun, inşallah...

Evet, Şeytan her zaman olduğu gibi iş başında...

Yıllardır kademe kademe uygulanan İslami kaynakları yıpratma, basitleştirme ve ortadan kaldırma faaliyetleri batılı müsteşrikler ve yerli işbirlikçileri tarafından devam ettiriliyor. Buna karşılık da ehli sünnet cephesinin münevver alimleri ve saf ve temiz itikad sahibi müminler mücadele veriyorlar. 

Elbette ki güneş balçıkla sıvanmaz. Fakat, sinek bir şey değil fakat mide bulandırır. Bu dinin sahibi Allahu zülcelal hazretleridir. Onu kıyamete kadar koruyacağını vadetmiştir. Bunda zerre kadar şüphe yoktur.

Ancak imtihan devam etmektedir. Bu küfür, nifak ve fitne ortamında savrulan nice alimler ve meseleyi anlayamadan bu tuzaklara düşen müslüman gençliğimiz heba oluyor. Yetmiş beş yaşına kadar ehlisünneti müdafaa eden bir hoca, aynı şekilde seksen beş yıl kendini tasavvuf yoluna adamış bir şeyh hayatlarının bu son dönemlerinde fikirlerini değiştirip, selefi veya Şii fikirlerine kayabiliyorlar. Efendimiz’in (sav): “Sabah mümin kalkıp akşam kafir dönecek, akşam mümin yatıp sabah kafir kalkacak.” buyruğu bugün ne kadar anlam kazanıyor. 

Ehli sünnet müdafii bir zat bir fikir beyan ediyor. Temiz bir bakışla dinlediğinizde anlatılmak istenileni anlıyorsunuz. Fakat bir İslam düşmanı bunu kendine göre yorumluyor, eleştiriyor. İslam cephesinden bu kefereye karşı müslüman kardeşimizi savunacakken, hemen biz de saldırmaya başlıyoruz. Fikir yapımız tamamen batılı anlayışlara göre değişmiş. Akletme, fikretme yeteneklerimiz dumura uğramış. Kafirler tarafından eleştirilmektense doğru bildiklerimizin üstünü örtmeye alışmışız. Yine bu manada Kainatın Efendisi’nin uyarısı gönlümüzü kanatıyor. Ebu Saîd el-Hudrî’nin aktarımına göre, Allah’ın Rasulü şöyle buyurmuştur: “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler/kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.”

(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz) sorduk:

“Ya Rasulallah! (İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar) Yahudiler ve Hristiyanlar mı olacak?”

Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50) 

Bu gün İslam’ı yok edemeyeceklerini anlayan ehli küfür bizlere içi boş, amelsiz, hiç bir kesin ölçüsü olmayan, tamamen insanların gönlüne bırakılmış ve dolayısıyla kendileriyle mücadele edemeyen, bilakis onlar gibi yaşayan, onlar gibi düşünen adı müslüman bir nesil yetiştirmek istiyorlar. Bunlara uyanlarında sonu elbette ki ebedi hüsran olacaktır.

Bunun içindir ki, geliniz müslümanlar yeniden iman tazeleyelim. Bunun da yolu asrı saadetteki anlayışın “Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah!” nidalarıyla Hak’tan gelen her şeye “işittik ve itaat ettik” teslimiyeti ile teslim olmaktır. Bin dört yüz yıllık kadim İslam akidesine ve yaşanmışlığına sahip çıkıp, buna uygun ameller yaparak Rabbimizi razı edip, muvaffak olabiliriz.

Cenab-ı Hak Hepimize merhamet buyurup günahlarımız affeylesin. Bizleri razı olduğu kullarının yoluna ilhak eylesin.

Amin...

 

Cumartesi, 01 Eylül 2018 14:28

Eylül 2018 Mukaddime

Eylül 2018

Sayı: 129 - Eylül 2018

 

Muhterem Kardeşlerim;

Ağustos ayı bu yıl kurban bayramını içinde barındırması açısından sevinç ve mutluluk içinde geçireceğimiz bir ay olacaktı. Fakat önce Hâce Hazretleri’nin (ks) rahatsızlanıp hastaneye yatmaları, daha mübarek vücutları sıhhat bulamamışken valideleri Hacı Annemizin rahatsızlanması ve akabinde de hem bayramın son günü, hem de mübarek cuma gününde Hakk’a yürümeleri bu sevinç ve mutluluğumuzu kursağımızda bıraktı. 

Hacı Annemizin ahireti şereflendirmeleri ile gerek Hâce Hazretleri, gerekse de Hâcegân ihvanı kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle tam bir hüzne boğulduk. 

Fakat özellikle Hacı Annemizi defnettiğimiz gün gördük ki, her ne kadar hüzünlensek de bir büyüğümüzü toprağın bağrına versek de bu hadisenin Hacı Annemizin Şeb-i Aruzu olduğunu anladık. Vefanın en üst mertebesini gösteren Hâcegân ihvanı adeta Annelerini gelin ediyorlar ve hakiki dosta vasıl ediyorlardı.

Bu duygularla hepimizin haline tercüman olma temennisiyle Ali Ünal hocamızın kaleme aldığı hüzün dolu yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Hacı Anne

Saat 21.30 gibiydi… Haber geldi hastaneden… Hacı Annemiz Hakk’a yürümüştü. 

Hacı Anne, 1940’larda başladığı bu hayat yolculuğunu 24 Ağustos 2018’de, güzel bir yaz akşamında bitirmişti.

Hâce Hazretleri, İstanbul’dayken yaptıkları bir ev sohbetinde “Ümmet Hz. Hatice’yi tanıyamadı, Hz.Fatıma’ya ise doyamadı.” buyurmuşlardı. Ayak tozları gözümüze sürme olsa bize şeref olacak bu iki Annemizin hayatını ne de güzel özetliyordu bu cümle. Fatıma Annemizin çok genç yaşta, 25-26 yaşlarında vefatı; Hatice Annemizin ise Mekke’de sıkıntılı zamanlarda Peygamber Efendimize kol kanat germesi ve ilk müminlerin yaşadığı çileli günlerde vefat etmesi… Hz. Hatice Annemizin yeterince tanınmadan hayattan göçmesi Senetü’l-Hüzün denilen Efendimiz’in (sav) hüzünlü günlerinin adı olacaktır. 

Benim için, bizim Hacı Annemizin vefatında hissettiğim acının bir yönü de onu yeterince tanıyamamaktı. Bir manevi evladı olarak bizlere, bütün cemaate dua ettiğini biliyorduk ama Hâce Hazretleri’nin “Birçok yönümü Annemden aldım.” dediği Hacı Annemizi yeterince tanıyabilmiş miydik?

20’li yaşlarda iki çocuklu iken hayatın çile ve meşakkatine terk edilmiş bir hanımefendi… Dini bir eğitim almamış fakat belli ki Annelik duygusu ile birleştirdiği imanı, istikamete, bir iffet abidesine dönüşmüş.

Hâce Hazretleri’nin “Hanım ihvanlardan hiçbiri Hacı Anne’yi aşmadan bize ulaşamaz.” kriteri olmuş bir insan Hacı Anne… Oğlu olmaktan öte mürşidi olan insana; bakışı, anlayışı ve bu anlayışın oluşturduğu ahlakı bütün ihvanlara örnek olmuş bir şahsiyet Hacı Anne… Temizliği, titizliği, hele iffetiyle hanımlara örnek olmuş bir insan Hacı Anne… Bizim kırık dökük cümlelerle anlatamayacağımız bir sevgi, fedakarlık ve hizmet abidesi Hacı Anne… Hâce Hazretleri’nin misafirlerine, ihvana hizmeti ibadet bilmiş bir insan Hacı Anne…

Necip Fazıl bir şiirinde “Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem…” der. Benim zihnimde Hacı Anne; çarşafına sarınmış, evinden ağır ağır adımlarla hanımlar dergahına sohbete giden iffetli Annemiz olarak kalacak… Onu tanıyan, ondan nasihat dinleyenlerin kim bilir zihinlerinden binlerce sahne geçiyordur. Çünkü onunla bir ömür yaşadılar. Bendeki fotoğraf ise evinden çıkıp ağır adımlarla sohbete yürüyen Hacı Anne olarak kalacak.

Bir ömür Hakk’a yürüyen Hacı Annemizi Rabbimizin rahmetine tevdi ettik. Umuyoruz ki onun vefatı bize hayat olur. Onun istikameti bize ufuk olur, işaret olur.

Umuyoruz ki Rabbimiz bizleri cennetinde-cemalinde buluşturur.

 

Aralık 2018

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin ARALIK 2018 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “İNSAN HAKK'A YAKLAŞTIKÇA KULLUK MESULİYYETİ ARTAR” Başlıklı sohbetlerinde:

''Yolumuzun büyüklerinden Ubeydullah Ahrar hazretleri silsilemizde Şahı Nakşibendi efendimizden sonra üçüncü kişidir. Alauddini Attar, Yakubi Çerhi, Ubeydullah Ahrar hazretleri… Buyuruyor ki; bir gün yolda yürürken fark etmedim, bir karıncayı ezdim. Karıncanın üstüne bastım, bir baktım ki benim bastığım yerde, o mıntıkada müthiş bir zelzele oluyor. Yer ha yarıldı ha yarılacak, beni yuttu yutacak. Öyle sallanıyor. Toprak çatlamaya, yarılmaya başladı, beni içine doğru çekiyor. Subhanallah, ne oluyor? Hemen Cenabı Hakk’a yöneldim, Allah’a sığındım dedim: “Ya Rabbi beni muhafaza eyle!” Ne yaptığımı da bilmiyorum, Allah’a yöneldim, Allah’a sığındım. Gaipten bir ses bana dedi ki:

-Sen bir karıncayı öldürdün, bir karıncaya bastın o karınca senden kısas istedi. Karınca Allah’a yöneldi, dedi ki: “Ya Rabbi benim intikamımı, hakkımı sen al.” Sen de o yüzden yere gömüleceksin. Dedim:

-Ya Rabbi senin öyle kulların gelmiş bu yeryüzünde sağ insan koymamışlar. Taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamışlar. Moğollar mesela; sen onlara böyle bir helak, böyle bir musibet vermedin. Bu kadar insanları katleden, insanlara zarar veren, asi olan insanlar geldi, sen böyle bir zarar, musibet vermedin. Ben bir karıncayı görmeden ezdim, bilsem ezmezdim; beni helak edeceksin. O ses bana dedi ki: 

-Sen de o insanlar gibi ol, hesabının görülmesi için kıyamete kadar mühletini bekle. Sen bizim dostumuzsun, Allah’a yakın olduğun için, seninle Allah arasında bir dostluk olduğu için Cenabı Hak sana böyle muamele ediyor, cezanı hemen veriyor. Sen de Allah’tan gafil olsan, uzak olsan kıyamete kadar beklersin… 

Ben hemen tevbe ettim, Allah’a yalvardım yakardım, Rasul-i Ekrem Efendimiz’den manevi yardım istedim, karınca beni helal etti, bu yakarışımı görünce davasından vazgeçti, Allahu Teâlâ beni bağışladı, yerin beni yutmasından kurtuldum...

Bu manen yaşanan bir hal, bir evliyanın manasında yaşadığı bir hal, ama ibretamiz bir hal… İbret alınması gereken bir hal… 

Demek ki müminlerin çok dikkat etmesi lazım. Allah’ın hudutlarına, hukuklarına, Peygamber’in hudut ve hukukuna, insanların hukukuna çok dikkat etmesi lazım... 

Bize büyüklerimiz öyle buyururlardı ki herhangi bir adam bir günah işlese ona bir ceza vardır, o günahının karşılığı ne ise ona onun cezası vardır. Ama bir derviş, ehli tarik olan, ehli zikir olan bir insan bir günah işlese onun günahı katlanır. Ona sadece bir ceza olmaz, onun günahı katlanır. Sıradan bir adam aklında olan nefsinin arzuladığı bir suçu-günahı işlemedikçe, fiiliyata dökmedikçe ona ceza yazılmaz. Ama bir derviş, bir ihvan bir suça niyet etse onu işlemiş gibi günah yazılır. O yanlışlığı gönlünden geçirse ona günah yazılır. Niye? Çünkü onun Allah ile bir farklı bir ilişkisi var, Allah’a söz vermiş; sakınmaya, kaçınmaya dikkat etmeye ahdetmiş, Allah’a söz vermiş. Bu sözünü bozduğundan dolayı onun günahı katlanıyor ve cezasını Cenabı Hak belki peşin peşin buradayken veriyor. 

O yüzden derviş kesiminin çok dikkat etmesi lazım. Niyetine dikkat edecek, gönlünden geçirdiklerine dikkat edecek, sözlerine dikkat edecek, muamelesine dikkat edecek, hâsılı karıncaya basmamaya dikkat edecek.

Düşünün şimdi karıncaya basmamak gerekirken biz, bir bir üstümüze basarsak, ihvanlar olarak, insanlar olarak birbirimizi ezmeye kalkarsak acaba bizim halimiz ne olur... Bir bir hukukumuzu hiçe sayarsak, birbirimizle olan alışverişlerimize dikkat etmezsek, kul hakkına özen göstermezsek… Ondan sonra sen otur sabaha kadar boncuk say. Fış fındık… İçi boş, kır kır içinden bir şey çıkmıyor. 

Hem şeriatın zahir ve batın edeplerine hem tarikatın adaplarına usul ve erkânına azami derecede riayet etmekliğimiz lazım ki zikrimiz, fikrimiz, hizmetimiz bize bir fayda versin, neticede bize bir şey kalsın.'' Buyuruyorlar.

 

Netice-i Meram bölümünde Fahri Berk; “Kur'an-ı Hakim” ve Hüseyin Tetik; “İcma-ı Ümmet” başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

 

Yusuf Fuad - Sünnet-i Seniyye

Sefa Afacan - Kıyas-ı Fukaha

Sâlik-i irfan - ''Onun Soru Soran Bir Dili ve İyi Anlayan Bir Kalbi Vardır''

Veysel Özsalman - Deizm Meselesi

Vahdettin Şimşek - Sâdât-ı Kiram -3

Tamer Doymuş - Asrı Sadetten Nur Damlaları

Şeb-i Vuslat - Huzura Kavuşmanın İlk Kapısı Tevbe Makamı

Burcu Kul - Bir Annenin Gönlünde Taşıdığı Ümmet -2

Gönül Pınarından - Gül Yüze Hasret -2

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort