JoomlaLock.com All4Share.net

Gülzâr-ı Hâcegân

MAYIS 2016

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin MAYIS 2016 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “KÂİNATTA HİÇ BİR ŞEY HİKMETSİZ DEĞİLDİR. BÜTÜN  HİKMETLER DE SEBEPLERE BAĞLIDIR.” Başlıklı sohbetlerinde: 

Kâinatta hiçbir şey hikmetsiz olmadığı gibi bütün bu hikmetler de bir sebebe tabidir, sebepler dairesinde cereyan eder.

“فَاَتْبَعَ سَبَباً كُلِّ شَيْءٍ سَبَباًۙ مِنْ وَاٰتَيْنَاهُ - Biz ona her şeyden bir sebep verdik. O da bir sebebe/yola tabi oldu.” (Kehf 84-85) buyruluyor. Biz buna adetullah veya sünnetullah diyoruz.

Allahu Teala kudretini çok farklı şekillerde sergileyebilir. Fakat işlerlik durumunda olan bütün eşya ve hadiseye baktığımızda bunların sebepler dairesinde olduğunu görürüz. Dolayısıyla kudretin farklı şekillerde sergilenmesi şaz hükmündedir, yok denecek kadar azdır. Şu halde kainattaki bütün eşya, bütün varlık zincirleme halinde birbirine sebeptir. Birbirini hikmetine, hakikatine, menziline ulaştırmak için bir vesiledir. Peygamberler de (asv) bu anlamda bir sebeptirler, vesiledirler. Cenabı Hak ayeti kerimede:

“يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ - Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 35) buyuruyor. Müminlere, bizlere hitaben Rabbimiz buyuruyor ki Allah’tan gereği gibi korkun. Yani Allah ile aranızı açabilecek her şeyden sakının.

Fakir -net anlaşılsın diye- bunun altını sürekli çizmek istiyorum; takva konusu günümüz müslümanları tarafından yanlış anlaşılmış bir hadisedir. Bizler, takvalı denilince çok namaz kılan, çok oruç tutan, Kur’an-ı Kerim’i elinden düşürmeyen, tesbihi hiç kenara bırakmayan kişileri algılıyoruz. Kur’an’ın zikrettiği takva bu değil. Kuran’ın zikrettiği takva bunları yapmaz anlamında değil; Kur’an’daki takva kavramı “sakınan” insan içindir. Kur’an; günahtan sakınan, Allah’ı incitmekten korkan, Allah’ın rahmetinden, mağfiretinden, hidayetinden uzak kalmaktan korkan insan için takva ifadesini kullanır. Yoksa takva/ittika kavramı Allah’tan veya Allah’ın azabından korkmak anlamında değildir. Yarın Allah’ın huzurunda O’ndan utanacak bir iş yapmaktan korkmak demektir. Mahşerde Allah’ın huzurunda seni utanca sevk edecek, sana rüsvalık getirecek bir işi yapmaktan korkman; işte takva budur. 

İnsan namaza bu sebepten ağırlık verir; Allah’tan uzak kalmamak için… Zikre bu sebepten dikkat eder; Allah’a yakîn olmak için… Buyuruyorlar.

Netice-i Meram bölümünde Vahdettin ŞİMŞEK; “İslam Dünyasına Genel Bir Bakış” ve Abdülkadir Visâlî; “Vahdetin Temini Şuurla Mümkündür” başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

 

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

Sâlik-i İrfân - Yâ Ali, Sen Kabe Gibisin

Veysel ÖZSALMAN - Dervişi Araken

Tamer DOYMUŞ - Allah Tevbe Edenleri de Sever Temizlenenleri de Sever (Bakara, 222)

Dilhûn Âşık - Öncelik mi Umumilik mi...

Yûsuf-i Kenân - İnsanda Eğitimle Açığa Çıkan Güzel Ahlaktır

İhsan KERİMOĞLU - Kulluk Bilinci Üzerine Bir Mulahaza

Kerem ACAR - Miktad Bin Amr (ra)

Mücahid OMURTAY - Aklı Selimin Kalbe Hakim Olması

Şeb-i VUSLAT - Hz. Büsre Binti Saffân (ra)

Mine ŞİMŞEK - Kâbe Merhaba Merhaba

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

NİSAN 2016

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin NİSAN 2016 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “KUR'AN'IN DOĞRU YORUMLANMASI VE GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANLARI” Başlıklı sohbetlerinde: 

 Hikem-i Ataiyye’de “Kim Allah katındaki yerini öğrenmek istiyorsa kalbinde Allahu Teala’ya verdiği yere baksın.” buyrulur. Hikem-i Ataiyye, meşhur tasavvuf eserlerinden biridir. Hatta büyükler, ulema buyurmuşlar ki, namazda Kur’an-ı Kerim’den başka bir şey okumak caiz olsaydı Hikem-i Ataiyye okunur, derdik. Böyle bir eser… Bir tavsiye sadedinde değerlendirin bunu inşaallah, eseri alın, okuyun; ince bir risale...

 Allah’ın yanındaki değerimizi anlamak istiyorsak kalbimizde Allah’a verdiğimiz değere bakacağız. Bizim yanımızda Hak ne kadar değerli ise işte biz de Hakk’ın yanında o kadar değerliyiz. İnsanın kendini tanıması için güzel bir terazi değil mi? Bakın öyle çok uzun uzadıya ilmi terimlerle, tariflerle meseleyi yokuşa sürmemiş Hazret. Gayet pratik bir metotla herkes kendini tahlil etsin, buyuruyor. Sen kalbinde Allah’a ne kadar değer veriyorsan O’nun yanında o kadar değerlisin. İki iki daha dört eder.

 “Eğer sen ilm-i İlahi’deki, Allah’ın yanındaki, kadr-ü menziletini, değerini anlamak istersen seni hangi işte ve nerede ikame ve istihdam ettiğine nazar eyle.”  Bak ki Cenabı Hak seni nerede kullanıyor, sen nelerle meşgulsün? Cenabı Hak senin yaptığın işlerden ne kadar razı? Senin yaptığın işler ne kadar O’nunla ilintili? Bu senin değerini gösterir. 

 Bu bâbda insanlar iki kısımdır, insanları ikiye ayırabiliriz. Ya eşkıyadır, ya süedâdır. Eşkıya şakinin çoğuludur. Bu kelimenin bugünkü karşılığı teröristtir. Terörist illa silahlı eylem yapan değildir. Mesela namaz kılmayan bir adam teröristtir. Niye? Çünkü Allah’a isyan etmektedir. Terör, isyan demektir. Başta sahibini tanımamak demektir. Sahibine, kendisini yaratana ihanet eden demektir, terörist. Namaz kılmayan Allah’a ihanet etmiştir, O’na verdiği ahdi bozmuştur. Dolayısıyla bu yaptığı şey terördür. İlla eline silahı alıp dağa çıkması, yol kesmesi veyahut ideolojik bir dava uğruna ölümü göze alması gerekmez.

Haramla iştigal eden, Allah’a itaati, ibadeti terk eden, İslam şeriatından ayrılıp kendisine başka yollar tayin eden, başka anlayışlara sapan insan teröristtir, şakidir. Buyuruyorlar.

 

Netice-i Meram bölümünde Şemsi TAĞBAN; “İslam'da Diyanet ve Siyaset” ve Abdülkadir Visâlî; “Geçmişten Günümüze Diyanet-Siyaset Münasebeti” başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

 

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

Andelib - Cuma ve Biz

Sâlik-i İrfan - Onlar (Cennette)  Sedirlerde Karşılıklı Oturan Kardeşlerdir

Veysel ÖZSALMAN - Anne - Babanın Dinini Terketmek

Tamer Doymuş - Allah'ım Recep ve Şabanı Bize Mübarek Kıl ve Bizi Ramazan'a Kavuştur

İrfan Aydın - Stratejik Savaşlar

Yûsuf-i Kenân - Çocuk Ruhumuzun Aynasıdır

İhsan PARLAK - Mana Sultanlarıyla Birlikte Peygamberimiz (sav)

Kerem ACAR - Selman-ı Fârisi (ra) - 2

Şeb-i VUSLAT - Hz. Ümmü Kays Binti Mihsan (ra)

Gönül Pınarından - Ballar Balı

Mine ŞİMŞEK - Şeyda Bülbülün Zikri

Genç Fidanlar - Ben Seni Kalbimi Koyana Sevdalıyım

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

mart 2016 dergi

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin MART 2016 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “İBADETSİZLİK ALLAH İLE İLİŞKİNİN KESİLMESİ ANLAMINA GELİR” Başlıklı sohbetlerinde:

Şeytan ile Allahu Teâlâ’nın bir muhaveresi, bir sohbeti olmuş… Şeytan insana olan hırsından, kininden, düşmanlığından dolayı intikam alma duygusuyla Allah’a söz veriyordu. Hidayet yolunun üzerine oturup insanları o yoldan saptırmak, azdırmak, çıkarmak için elinden ne geliyorsa yapacağını söylüyordu. Dolayısıyla da bu insanın imtihanı oluyor. Cenabı Hak (cc) bunu bize bildiriyor: Bakın yolunuzda böyle engeller var, buna göre tedbirinizi alın. Sizin böyle bir düşmanınız var, sizin için böyle bir tehlike var; bu büyük babanız Âdem’i kandırdı, onun başına çorap ördü, bu çorabı sizin başınızı da örecek, buna dikkat edin…

 İnsan dünyevi meselelerde bütün tehlike levhalarına riayet ediyor. Misal bir tankerin arkasındaki ateşle yaklaşma levhasına, bir kuru kafa işaretine veya bir yüksek gerilim işaretine riayet ediyor, ona yanaşmıyor, bunlara karşı tedbir alıyor. Ama aynı insan Allah’ın ona bildirdiği düşmana karşı, maalesef tedbir almak şöyle dursun, bahaneler üretiyor ve o bahanelerin arkasına saklanmaya çalışıyor. Bir günah işlediğimizde veya İslamî vazifeleri yapamadığımızda, yapmadığımızda bakıyoruz bir sürü bahanemiz var. Kendi kendimize “Yahu sen şu millete baksana, bu milletin en iyisi sensin. Şöyle bir ortamda senin yaptığın günah sayılmaz; sen bunu şunun için yaptın, bunun için yaptın… Âlemin bir iyisi sen misin, herkes kötü de bir tek iyi sen misin? Sende de bu kadar kötülük olsun. Sonra Cenabı Hak bu kadar büyükken, bu kadar kulları varken bunların arasında bir senin günahını mı görecek?” diyebiliyoruz. Bazen farkında olmadan bizi şarampole yuvarlayacak vehimler de olabiliyor. Böyle vesveseler üretebiliyor ve bunların arkasına saklanarak bu günahlara devam ediyoruz. Bunları terk etmiyoruz.

 “Efendim, ben filan yerde bir sohbet dinlemiştim de orada şöyle denilmişti. Bu meseleyi hocalar bu kadar zorlaştırıyor, büyütüyor, yolu daraltıyor, halbuki bu kadar da değil yani!” diyor ve yine bize uygun şey çıkarıyoruz oradan. Sürekli ya kendimizi haklı çıkarmak, müdafaa etmek ya da suçu başkalarına atarak yaptığımız işten vazgeçmemeye çalışmak… Neticelerini düşündüğümüzde bu çok acı bir şey. Rabbimizle olması gereken diyaloğumuz böyle mi olmalı acaba? Bir ilaç içeceğimizde bile belki kırk sefer içindeki prospektüsünü okuyoruz ki bu ilaç bana bir zarar verir mi, bir yan etkisi olur mu... Ölmeye bu kadar korkuyoruz, ölmek istemiyoruz çünkü hayatı seviyoruz. Halbuki biz hayatı ne kadar seversek sevelim veya kendimizi ne kadar korursak koruyalım ecel var, ölüm var ve herkes saatinde ölecek. Ona belirlenen saatte ölecek; ne bir saniye önce, ne de bir saniye sonra. Azrail’in saati şaşmıyor hiç, çok dakik. Biz takdir edildiği kadar yaşayacağız. Bunu bilmemize rağmen ölmekten korkuyoruz; ölmemek için kırk takla atmaya çalışıyoruz. Peki, ebedi hayatı karartmamak için, o hayatı karanlıkta geçirmemek için acaba ne yapıyoruz? Buyuruyorlar.

 

Netice-i Meram bölümünde Abdulkadir Visâlî; “İman Edenlerle Ötekilerinin Farkları” ve Fahrettin ŞİMŞEK “Hakiki Mü'minin Diğerlerinden Farkı” başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

 

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

Andelib - Müslüman Bu Dünyanın Kalbidir

Sâlik-i İrfan - Kimden Aldın, Kime Sattın Yâ Ali?

Veysel ÖZSALMAN - Akıl Bunun Neresinde?

Tamer DOYMUŞ - Allah ve Rasûlünü Razı Etmeleri Daha Doğrudur (Tevbe, 62)

İrfan AYDIN - Suriye

Yûsuf-i Kenân - İnsanın Değeri Himmeti Kadardır

İhsan PARLAK - Sünnete İ'tisam ve İtikada Dair - 2

Kerem ACAR - Selman-ı Fârisi (ra)

Hüseyin YAĞIZ - Elif

Şeb-i VUSLAT - Hz. Havle Binti Hakim (ra)

Gönül Pınarından - Yağmur

Mine ŞİMŞEK - İslam'da Takva ve Tesettür

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort