JoomlaLock.com All4Share.net

Gülzâr-ı Hâcegân

Pazartesi, 01 Ocak 2018 01:05

BU TARAFA DÖN, YA SELMAN!

Bu tarafa dön ya selman

Bu Tarafa Dön, Ya Selman! - Sâlik-i İrfan

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

Bu Tarafa Dön, Ya Selman!

 

Hamdolsun güzel Allahımız’a. İnsanı yoktan var eden, insanı bütün yarattığı varlıklara tercih eden, insanı severek seçen, üstün kılan, kendi ikramı olarak (nefahtu min ruhi) insana bir sır veren güzel Allahımız’a binler hamd ve senalar olsun. 

Cenabı Mevlamızın insanlığa en büyük ve en güzel hediyesi olan Sahibimiz, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e de binler salat ve selam olsun.

2017 yılının yaz günlerini bitirmek üzereyiz. ekim ayına gelmemize rağmen yaz sıcakları devam ediyor. Ülke olarak da sıcak ve yoğun gündemlerimiz var. Bir yandan Arakanlı müslümanların can pazarı devam ederken Suriye’deki kaos-karmaşa da devam ediyor. YPG’yi silahlandıran ABD bir taraftan da Barzani’yi bağımsızlık referandumuna yönlendirerek bir kaos ortamı oluşturmak istiyor. 

ABD ve İngiltere 2. Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB ile anlaştılar. Zahiren iki kutuplu bir dünya oluşturdular fakat İngiliz aklı ABD üzerinde doğrudan veya dolaylı daima etkili oldu. Uzun süre bu güçlerin maşası olan Öcalan’ın “Senaryoyu İngilizler yazar ABD oynar.” ifadesi de bu gerçeğe işaret ediyor.

Batıda özellikle ABD ve İngiltere’de yerleşerek finans üzerinden siyaseti yönlendiren yahudi aileleri, bugünlerde, silah tüccarları tarafından yönetilen Pentagon’un getirdiği “Donald Amca” ile savaşmak zorunda kalıyor. İngiliz-yahudi işbirliği 15 Temmuz darbesini destekleyen ABD karşısında şimdilik bizimle aynı safta. 

İngiltere Başbakanı Theresa May “Biz şu an dünyanın ikinci büyük küresel gücüyüz. Brexit’ten sonra bunu yakaladık. Ve yakında herkes görecek birinci güç olacağız...” diyor. Anlaşılan o ki birbirlerine düştüler ve Ortadoğu’yu, Afrika’yı… enerjiyi, yeraltı kaynaklarını… kontrol etmek ve yeniden şekillendirmek istiyorlar. Bu onların kaderi: Batıl. Önemli olan bizim Hak cephesinde yerimizi almamız. Türkiye bu cephenin liderliğine yürüyor. Mazlum-mağdur ümmeti Muhammed bizden büyük beklenti içerisinde. Kabe İmamı Sudeysi’nin açıklamaları da Osmanlı’dan koparılan Arap topraklarındaki vahhabi zihniyetinin trajikomik bir ifadesi olarak tarihe geçti. Bu durum haberlere şöyle yansıyacaktı: “Kabe İmamı Es-Sudeys, “Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah’a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar.” şeklindeki sözleriyle şaşırttı.

Suudi Arabistan ve ABD’nin dünyanın güvenli ve istikrarlı bir yer olmasında öncülük ettiğini ileri süren Es-Sudeys, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve ABD Başkanı Donald Trump’a dua etti. 

Peki biz şaşırdık mı? Hayır, sadece içleri dışlarına çıktığı için hamd ettik. Arakanlı müslümanlara duyarsız kalan Suud tayfun felaketi yaşayan ABD’ye 50 milyar dolar yardım yapacaktı. Bekliyoruz, en şiddetli çöküş Suud’da olacak çünkü onları bütün ümmetin ahı tutacak. 

Büyüğümüz Mevlana Hace Hazretleri bizlere “Dışarıyla çok ilgilenmeyin. Bir bir aranızdaki hukuka riayet edin. Dışarı ile ilgilenenler var.” buyurduklarından biz Hacegan ihvanları olarak daima kendi akli-kalbi-ameli sürecimizi murakabe etmek durumundayız. Cenabı Mevla bizleri bunda muvaffak kılsın. 

Yukarıdaki özetin amacı, büyüğümüz Hace Hazretleri’nin buyurduğu müjdelerin adım adım nasıl gerçekleştiğini görerek tahdisi nimette bulunmak. Türkiye’nin 15-20 yıl öncesi ile bugünleri kıyaslanabilir mi? Sıkıntılarımız yok değil fakat adım adım ümmetin liderliğine yürüdüğümüz de bir gerçek. Cenabı Hak o günleri de bizlere göstersin. Ölmeden ülkemizde ve ümmet üzerinde adaletle, hürriyetle, izzet ve haysiyetle İslam sancağının dalgalandığını görebilmeyi bizlere lütfeylesin.

Hamdolsun her biri yıldız olan sahabe efendilerimizden bahsediyor, ibretler-dersler almaya çalışıyoruz. Bizim yazılarımızın ana ekseni ashabı kiram efendilerimiz. Dört halifemizin hayatlarına bakarak her ay kimi kesitleri dergimize taşımaya çalıştık. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (ra) efendilerimizi birer yıl (Hz. Ali efendimizin himmeti) Ali efendimizi iki yıl her ay yazılarımızla dergimize misafir ettik. Onların hayatlarını araştırma, anlama, yaşama ve paylaşmaya gayret ettik. Bugünden itibaren de diğer yıldızlara eğilmeye, onların hayatlarından paylaşımlarda bulunmaya niyet ediyoruz. 

Bugünkü yazımızda da Hz. Selman (ra) efendimizin hayatından kesitler sunmaya çalışacağız. Cenabı Hak şefaatlerine nail eylesin. Öncelikle neden Hz. Selman? Büyüğümüz Hace Hazretleri bir sohbetlerinde “Yüz binlerce sahabe var ve Cenabı Hak hepsinden razı olmuş fakat bazı ashap var ki Efendimiz’i (sav) anlamada, O’na yakın olup dostlukta öne geçmişler.” buyurur. İşte bu bağlamda dört halifeden sonra gönlümüze gelen isim Hz. Selman oluyor. Malumdur ki bugün ehli sünnet anlayışı içerisinde milyonlarca müslümanın iman, itikad ve ahlakını düzelten-olgunlaştıran Nakşibendiye yolunda ilim-aşk-hikmet ve marifet pınarı “Hz.Nebi, Sıddık-u Selman…” diye başlar.

Hz. Selman’ın hayatına baktığımız zaman İran’da Ramahürmüz veya İsfahan’ın Cey şehrinde doğduğu, asıl adının Mabah veya Mabih olduğu, müslüman olduktan sonra kendisine Rasulullah tarafından “Selman ül-Hayr” lakabı verildiği rivayet edilmektedir. Selman İbnü’l-İslam diğer bir lakabıdır. Kendisine nesebi sorulduğunda “Ben ademoğullarından İslam oğlu Selman’ım.” derdi. Ancak bu isimlerin içinde en çok Selman-ı Farisi adıyla şöhret bulmuştur. Babasının oğlunu çok seven, yanından ayırmayan ateşperest bir insan olduğu, Hz.Selman’ın yetişkinlik çağlarına gelince hıristiyanlarla tanıştığı, onların kilisede yaptığı ayinlerden etkilenerek hıristiyanlığa meylettiği, babasının zincire vurarak Selman’ı hapsettiği, onun da bir yolunu bulup zincirleri çözerek Şam taraflarına giden bir kervana katıldığı nakledilir. Birkaç papazın yanında kalarak onlardan ders aldığı, en son Musul’dan Nusaybin’e oradan da Anadolu’da Sivrihisar’a kadar geldiği ve faziletli bir rahibe hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Bu alim ve faziletli rahip Hz. Selman’a şöyle nasihat etmiştir: “Oğlum, dünyada artık bizim mesleğimiz ve yolumuz üzerinde bulunan kimseyi tanımıyorum. İbrahim’in dini üzerine gönderilecek peygamberin gelmesi yakındır. O, Arap topraklarında zuhur edecek, sonra iki taşlık arasında bir yere hicret edecektir. Bu iki taşlık arası hurmalıktır. Onun üzerinde bazı alamet ve işaretler olacaktır. Hediyeyi kabul edip yiyeceği halde, sadakadan yemeyecektir. Ayrıca iki küreği arasında Nübüvvet Mührü bulunacaktır. Bir yolunu bulursan benden sonra o diyara gidersin.”

Hz. Selman’ın Medine’ye ulaşmak için günlerce kızgın çölde yol alması, daha sonra bazı zalim kimselerin onu köle olarak bir yahudiye sattıkları, bu yahudinin Medine’deki bahçesinde ona hizmet ederken daima Peygamber Efendimizden bir haber almayı istediği kaynaklardan anlaşılıyor. Nihayet beklenen gün geldiğinde Hz. Selman Kureyzaoğullarından olan yahudi sahibinin bahçesinde çalışırken sahibinin başka bir yahudi ile konuştuğuna şahit olur. Diğer yahudi hakaret ederek “Mekke’de peygamber olduğunu söyleyen bir adam var ya, kalkmış buraya gelmiş. Şimdi Kuba’da. Kalabalık etrafına toplanmış, anlattıklarını dinliyor. Bundan böyle bize huzur yok.” diyordu. Hz. Selman bu cümleleri duyunca ürperir-titrer, yıkılır kalır. Köle olduğunu unutarak sözü teyit etmek ister fakat yahudi sahibi: “Bundan sana ne!” diyerek Selman’a bir tekme vurur. Hz. Selman hava kararınca gizlice Kuba’nın yolunu tutar. Rasulullah’ın huzuruna çıkar “Sizin salih bir insan olduğunuzu duydum. Yanında biriktirdiğim bir miktar sadakam var, lütfen kabul eder misiniz?” der. Allah Rasulü sadakayı alır yanındaki sahabelere dağıtır. Selman’ın kalbindeki bir düğüm çözülmüştür. Sadaka yemeyen Rasulullah’ın hediyeden yiyip yemeyeceğini de öğrenmek ister, tekrar huzura çıktığında Efendimize bir hediye getirir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) “Bismillah!” diyerek yer, yanındaki sahabelere de yemeleri için verir. Böylece ikinci sır da çözülmüştür. Şimdi sıra rahibin söylediği üçüncü sırra Nübüvvet Mührü’ne gelmiştir. Bunu nasıl yapacak, nasıl öğrenecektir! Bir gün Rasulullah Efendimiz’in Baki Kabristanı’nda olduğunu haber alır. Peygamber Efendimiz vefat eden bir sahabenin, Külsüm b. Hidm’in cenazesi için kabristandadır. Hz. Selman fırsatı kaçırmaz, Efendimiz’in sırt tarafına geçerek Nübüvvet Mührü’nü görmek ister. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Hz. Selman’ın niyetini anlar ve ridasını sıyırarak sırtındaki Nübüvvet Mührü’nü görmesini sağlar. Hz. Selman, Rasullah Efendimiz’in ayaklarına kapanır hıçkırıklarla ağlar. Aradığı şeyi bulmuştur. Ruhunda ilahi bir çağlayan coşan, ilahi bir vecd ile, heyecanla kendinden geçerek Efendimizin ayaklarına kapanıp ağlayan Hazreti Selman’a Peygamber Efendimiz “Bu tarafa dön!” diye buyurur. Yaşadığı manevi cezbeden kendine gelen Hz. Selman kelime-i şehadet getirerek müslüman olur. Başından geçenleri Peygamber Efendimiz’e ve ashabına anlatır. Bugün ehli tarik bir insanda cezbe görüp de bunu kınayan nasipsizlere “selam” diyerek devam edelim. Burada belli ki yüzü-bedeni Efendimize dönük olan Hz. Selman’ın ruhuna tasarruf edilmekte başka alemlere giden ruhun alem-i misale, yeryüzüne dönmesi istenmektedir. 

Hicret’in 5. yılına kadar köle olarak yahudi efendisine hizmet ettiği, bu yüzden Hendek Savaşı’na kadar hiçbir gazaya katılamadığı nakledilir. Hz. Peygamber, Selman’ın hürriyetini alması için yahudi sahibi ile görüşmesini ister. Yahudi ödenmesi mümkün olmayan bir rakam söyler. 300 hurma ağacı ve 40 okka da altın vermesini istemektedir. Bu, ödenmesi mümkün görünmeyen bir bedeldir. 

Rasulullah Efendimiz 300 çukur kazılmasını emir buyurur ve hurma fidelerini teker teker kendisi diker. Fidanlar daha o yıl hurma verir. İşte bugün acve hurması denilen hurmalar Peygamber Efendimiz’in bizzat kendi eliyle diktiği o 300 hurma fidanıdır fakat 40 okka altın nereden bulunacaktır. Bir gün sahabe efendilerimizden biri yumurta büyüklüğünde bir altını Peygamber Efendimiz’e hediye eder. Efendimiz, Hz. Selman’a “Bu altını al. Borcunu öde!” buyurur. Hz. Selman “Ya Rasulullah! Bu altın yahudinin istediği ağırlıkta değil!” deyince şöyle buyrulur “Al bunu! Cenabı Hak bununla senin hakkını öder.” Hz. Selman diyor ki “Allah’a yemin ederim, o altını tarttım tam istenilen miktarda geldi. Götürdüm onu yahudiye verdim ve böylece kölelikten kurtuldum.” (Tabakat 4. cilt s.75-79)

Suffe Ashabı içerisine giren Hz. Selman ile Ebu Derda (ra) kardeş ilan edilir. Rasulullah’ın yanında Hz. Selman’ın ayrı bir yeri vardır. Bir hadislerinde bunu şöyle beyan buyururlar:

“Allah bana ashabımdan hususi olarak dört kişiyi sevdiğini bildirip benim de onları sevmemi emretti. Bunlar Ali, Mikdat bin Esved, Selman ve Ebu Zer’dir.” (Sîre, 1: 235; Tabakât, 4: 79-80)

Hicretin 5. Yılında Mekkeli müşrikler kalabalık bir ordu ile Medine’yi muhasara ettiklerinde Hz. Selman’ın savunma fikri savaşın yöntemini belirler. Şehrin etrafına hendek kazılacak bu hendek ile şehir müdafaa edilecektir. 

Hazreti Selman’ın kazdığı hendek sırasında büyük bir kaya parçasının çıkması, Peygamber Efendimiz’in bu kayayı üç kez vurarak parçalaması ve birinci vuruşta çıkan kıvılcımla İran’ın Medayin şehrinin köşklerinin gösterildiği, ikinci vuruşta çıkan kıvılcımla Rum ülkesinin kızıl köşklerinin gösterildiği, üçüncü vuruşta Yemen köşklerinin gösterildiği ve buraların fethedileceği müjdesi verilir. Hz. Selman, İran hükümdarının beyaz köşkünü tarif eden Peygamber Efendimiz’e “Doğru söylüyorsunuz ya Rasulullah! Seni hak din ve kitap üzerine gönderen Allah’a yemin ederim ki onun özellikleri aynen böyledir. Senin Allah’ın Peygamberi olduğuna şehadet ederim!” der.

Hendek stratejisi başarılı olur, Hz. Selman’ın tavsiye ettiği yöntem belayı def eder. Ensar ve muhacir “Selman bizdendir.” diyerek ona sahip çıkarlar. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) “Selman bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir.” (İbn Hişâm, es-Sîre, I, 72; Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 540) buyurarak tartışmaya son vermiş ve bu sözlerle Selman-ı Farisi’yi ödüllendirmiştir. 

Hz. Selman, ashap içerisinde Peygamberimize olan yakınlığıyla öne çıkar, her vakit efendimizin hizmetinde bulunur, Hane-i Saadet’e girip çıkardı. Hatta gece geç vakitlere kadar Peygamber Efendimiz’le sohbet ederlerdi. Hz. Selman’ın daha önceki yıllarda samimi bir şekilde hakkı arayışı ona zemin olmuş, Rasulullah Efendimiz’le de buluşunca adeta damlası denize dönüşmüştür. Müminlerin annesi Hz. Aişe (ra) şöyle buyuruyordu: “Birçok geceler, Selman ile Rasulü Ekrem (sav) yalnız kalırlardı. Hatta bu geceler ezvacı tahirattan hiç kimse Rasulü Ekrem’in (sav) hizmetine girmezdi.”

Yine Efendimiz (sav) “Cennet üç kişinin hasretini çeker: Ali b. Ebu Talib, Ammar b. Yasir ve Selman-ı Farisi.”  müjdesini vermiştir. (Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 541.)

Selman-ı Farisi’nin Rumca ve İbrânice bildiği, Tevrat ve İncil’i okuduğu rivayet edilmektedir. Bu sebeple kaynaklarda onun hakkında sâhibu’l-kitabeyn (Kur’an’ı ve Kitab-ı Mukaddesi iyi bilen) ve “önceki ve sonrakilerin ilmini öğrenmiş bitmez tükenmez umman” ifadeleri kullanılmıştır. (Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 542; Hatipoğlu, İbrahim, DİA, “Selmân-ı Fârisî”,441-443) Hz. Peygamber, onun ilme doyurulduğunu, (Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 542; Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 131)  ümmeti içinde iki kat ecir alacaklardan sayıldığını ve bir kişiye bakmakla kalbinin huzur bulmasını isteyen kişinin Selman’a bakmasını buyurarak kendisini övmüştür.

Efendimiz Hace Hazretleri, sahabe dönemi ile bugünü kıyaslarsak o dönemde Peygamber Efendimiz’e rağbet eden kimselerle bugün Peygamber varisi İnsan-ı Kâmil’e rağbet edenlerin aynı özden-mayadan olduklarını ifade etmişlerdi. Bugün bizler de aynı imtihandayız. Sahabe efendilerimiz o gün bin bir zorluk çektiler, İslamı yaşatmak için canlarını verdiler. Bugün ise bize düşen; İslamı yaşamak, güzel ahlak ile örnek olmak, sahabe efendilerimizin izini takip etmeye çalışmak olmalıdır. 

Cenabı Mevlamız bizleri cennetin özlediği Hz. Selman efendimize bağışlasın. Onun taşıdığı ilmi-hikmeti-aşkı-marifeti bugün bizlere aktaran varislerini canımızdan aziz bilmeyi nasip etsin. Hz. Selman’ın mirasçısı olan Hace Hazretlerine samimiyetle tâbi olmayı bizlere lütfeylesin. Amin velhamdülillahi Rabbil alemin.

 

Yazar:  Sâlik-i İrfan

 

Çocuklarımıza Doğru Davranış Kazandırabilmek

Çocuklarımıza Doğru Davranış Kazandırabilmek - Yusuf-i Kenan

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

Çocuklarımıza Doğru Davranış Kazandırabilmek

 

Çocuğa istenen, doğru davranışları, alışkanlıkları kazandırma; istenmeyen, olumsuz davranışları yapmamasını öğretme ve onun davranışlarını kendi kendine denetleyebilecek duruma gelebilmesi için destek olma ve yönlendirme süreci, disiplin olarak adlandırılır. Genellikle çocuk yanlış yaptığında azarlama, dövme, ya da başka biçimde cezalandırarak terbiye etme olarak bilinen bu süreç, onun doğrularını pekiştirmeyi, yanlışlarını nedeniyle birlikte belirtip doğruyu bulmasını sağlamayı, bunu yaptığında ödüllendirmeyi, gerektiğinde çok katı olmayan sınırlamalar yapmayı da kapsar. Disiplin uygulamaları, o daha bebekken başlar ancak kocaman bir çocuğun da anne babasından öğreneceği çok şey olur.

Disiplin yaklaşımları, kişiden kişiye, geleneklere, eğitime, tutumlara ve bakış açılarına göre değişiklik gösterir. Çocuğun yetiştiği ailenin özellikleri de disiplinin etkili olmasıyla ilişkilidir. Kimi anne baba, iyi davranışları öğrensin diye çocuklarına çok fazla sınır koyar, en ufak bir hatasında onu cezalandırır. Kimisi de çocuğu tamamen serbest bırakıp her şeyi kendiliğinden öğreneceğine inanır.

Disiplin ile çocukta sevgi, kendine ve ailesine güven duygularını geliştirmek, davranışlarını denetleme bilincini oluşturmak, başkalarına karşı saygı ve anlayışı geliştirmek hedeflenmelidir. Çocuğun sınırlara ve kurallara uymasının yanı sıra her seferinde uyarıya gerek olmadan nasıl davranacağına karar vermesi, hata yaptığında farkına varabilmesi, anne babası yanında yokken de bu davranışları aynen sürdürebilmesi önemlidir. Böyle bir disiplin alan çocuk, üzerine düşenleri kimse uyarmadan yapar, zamanı geldiğinde dersini çalışır, hem ailesine hem de çevresindeki herkese sevgi ve saygıyla yaklaşır. Gerektiğinde kendi başına doğru kararlar alıp uygulayabilir. Zaman zaman yaramazlıklar, hatalar yapsa bile bunun farkına varıp düzeltir ve yaşam boyu böyle devam eder. Bu sayede çocuğun anne babası tarafından sürekli kontrol altında tutulmasına da gerek kalmaz. Disiplin anlayışı ve yaklaşımları işte bu noktada önem kazanır.

Herhangi bir disiplin yöntemi belirli bir yaş aralığı için önerilebilir, ama anne babalar zaman içerisinde bazı yöntemlerin kendi çocuklarında etkili olmadığını veya bazı yöntemlerin ise çok etkili olduğunu keşfedeceklerdir. Aileler çocuklarının davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışırlarsa, oluşan olumsuz bir davranışı değiştirmek için ne yapabileceklerini çok daha kolay bulabilirler. Örneğin çocuk yemek yemiyorsa belki çok yorgundur, belki hastalanmak üzeredir veya başka bir sıkıntısı vardır. Önemli olan böyle bir durumda çocuğa ulaşılmasıdır. Her davranışın mutlaka geçerli bir nedeni olmayabilir, ancak eğer çocuğun yaptığı olumsuz davranışın çocuğa göre geçerli bir sebebi varsa, bunu bilmek çocuğa daha anlayışla yaklaşılmasını sağlayabilir. Çocukların davranışlarının bir veya birçok nedeni olabilir. Çocukların kendilerini ifade etme becerisi geliştikçe davranışın nedenini, çocukla birlikte bulup düzeltmeye çalışmak veya desteklemek önemlidir. Anne baba çocuğun davranışının nedenine kendi karar vermemeli, nedeni çocuktan öğrenmeye çalışmalıdır. Ailenin düşündüğü neden çocuk için geçerli olmayabilir. Örneğin, gece yalnız yatmak istemeyen çocuğun kapris yaptığını düşünen anne aslında çocuğun gece korkuları yaşadığını gözden kaçırabilir.

Çocuklar için güven duygusu yaşamlarındaki temel ihtiyaçtır. Aileler çocuklarına bakmakla yükümlüdürler. Fakat anne baba olmak, çocuk için güvenilen bir kişi olmayı beraberinde getirmez. Güven duygusu bebeklikten itibaren ihtiyaçların düzenli karşılanması ile gelişir. Çocuğa sıcaklık/sevgi göstererek, tutarlı davranarak ve ona karşı adil olarak gelişecektir. Anne babasına güvenen bir çocuk, kendisine sınırlar koyulurken onlara güvenecek ve dediklerini korkmadan yapacaktır.

Çocukla ilişkide tutarlı olmak çok önemlidir. Tutarlı davranıldığında hep aynı davranışa aynı tepki verilir. Belli bir davranışın kimi zaman hoş görülmesi kimi zaman da aynı davranış yüzünden ceza alınması çocukta çelişkiler oluşturabilir. Yaptığı davranışın doğru mu, yanlış mı olduğunu kavrayamaz. Tutarlı davranışlar sergilemek, çocuğun olumlu davranışlar öğretmek ve pekiştirmek için gerekli olan bir özelliktir. Anne babalar istenmeyen davranışlara tepkilerinde zaman zaman farklı, tutarsız davranabilirler. Örneğin, bazen aynı davranış karşısında daha hoşgörülü, bazen ise daha sabırsız ve sert olabilirler. Farklı davranmanın birçok sebebi olabilir. Ebeveynin tavrını bazen davranışın nerede olduğu, o günkü ruh hali, çocuğun yaşı, kişiliği, kendilerine benzeyen, benzemeyen yönleri etkileyebilir. Örneğin, çocuk evde yemeğini döktüğünde kızılmıyordur ama misafirlikte dökerse kızılabilir. Anne keyifli olduğunda çocuğun evi dağıtmasını hoş görebilir, sinirli olunduğunda ise kızabilir. Anne babanın ruh hali çocuğa karşı davranışı etkiliyebilmektedir. Anne baba arasındaki eğitim görüşlerindeki tutarlılık yani kullanılan yöntemlerde aynı dilin konuşulması önemlidir. Örneğin, bir davranış anne tarafından kabul edilemezken baba tarafından kabul ediliyorsa, çocuk kendi içinde çatışmalar yaşayabilir. Anne babanın çocuğa karşı tutarlı tepki ve davranışları, çocuğun olumlu davranışlar geliştirmesine yardımcı olacaktır. Örneğin, aile içindeki kurallar kendisine nedenleriyle aktarıldığı ve kuralları uygularken anne-baba tutarlı olduğu zaman çocuk da kurallara daha kolay uyacaktır. Aynı zamanda çocuğun iç denetim geliştirmesi de desteklenecektir.

Ailenin olumlu model olması önemlidir. Çocuklar çok iyi birer gözlemcidir ve hayatlarında tanıdıkları ilk kişiler aileleridir. Bir video kamera gibi tüm davranışlarını kayıt ederler. Ailelerin bunun farkında olmaları gerekir. Çocuktan yapması beklenen davranışları anne babanın kendi davranışlarıyla örnek olması işi kolaylaştıracaktır. Her evin düzeni ve düzen anlayışı kendine aittir. Ancak bu düzeni sağlayacak kural veya yasakların inandırıcı olması için annenin babanın da onlara uyması gerekir. Örnek olmak çocuktan istenilen davranışların gerçekleşmesi için bir yoldur.

Bilinen bir gerçek var ki bu yaklaşımların niteliği, aile içindeki uyum, iletişim biçimi, çocuğun göstereceği davranışlar açısından önem taşır. Zira anne ve baba çocuğa nasıl yaklaşırsa çocuğun onlara ve başkalarına karşı davranışları o yönde şekillenir. Sadece sınırlandırma ve cezalandırmaya dayanan bir disiplin anlayışı, pek çok yönden eksik olduğu gibi çocuğun doğru davranışları kendiliğinden öğrenmesi de neredeyse imkansızdır. Anne ve babası tarafından aşırı engellenen, katı kurallara uymak zorunda bırakılan, dayakla veya ağır sözlerle cezalandırılan çocukların onlar yokken rahatlamanın etkisiyle tam tersi biçimde davrandıkları, bulundukları ortamın kurallarına uymak istemeyip başa buyruk davranma eğiliminde oldukları görülmektedir.

İnsanlar kişiliklerini oluşturan bazı davranışları aile ortamında kazanır. Her ailede yazılı olmayan kurallar vardır. Çocuğunuza istediğiniz güzel davranışları kazandırabilirsiniz. Ancak bu oldukça çaba isteyen bir iştir. Öncelikle onun farklı bir birey olduğunu ve zaman zaman ebeveynlerinden farklı düşüncede olabileceğini kabul etmek gerekir. Bu tutumla bireysel farklılığın dışında beğendiğimiz ve hatta hayranlık duyduğumuz pek çok tutumu çocuğumuza öğretebiliriz.

Davranış kazandırmakta ilk yöntem bilgi vermektir. Çocuğuna “Kızım, tanımadığın kişilerle konuşma, onların arabasına binme, kötü niyetli olabilir” diyen bir baba bilgi verme yöntemini kullanır. Bu yöntem çoğu zaman emir vermek yerine kullanıldığında aile içi çatışmaları da azaltır. Çocuğumuza “Odanı topla” demek yerine “Yavrum odan çok dağılmış” demek daha iyi bir fikirdir.

Çocuklar ve gençler genellikle deneme – yanılma yoluyla da öğrenir. Yani bir davranışı sergiler ve bunun sonuçlarına göre devam ettirir veya terk eder. Örneğin, ergenlik dönemin-deki oğlumuz eve geç gelmeyi ve haber vermemeyi deneye-bilir.Bu nedenle eve geldiğinde kişiliğini yargılama-dan konuşmak ve uyarmak önemlidir.

En etkili davra-nış kazandırma yöntemlerinden birisi pekiştirmedir. Ödül alan her davranışın sıklığı artar. Çocuğunuza diş fırçalama alışkanlığı kazandırmak istiyorsak birkaç ay boyunca her gün aynı saatlerde bunu hatırlatmalıyız. Dişlerini fırçaladığı anda sözlü bir ödül vermek bu davranışı pekiştirir. Ancak sözlü ya da manevi ödül kelimelerini değiştirmek gerekir. Her seferinde “Aferin” demek yerine “Benim akıllı kızım”, “Çok güzel olmuş”, “Teşekkür ederim” gibi farklı takdir sözleri kullanabiliriz. İlk haftalarda her fırçaladığında takdir ederken davranış yerleştikten sonra aralıklı pekiştirmeye geçilebilir.

Genelde anne ve babalar kötü davranışları cezalandırma yoluna giderler ve cezalandırdıkları davranışın sonlanacağını düşünürler. Fakat düşünülenin aksine ceza çoğu zaman ters tepki oluşturarak istenmeyen davranışı daha da kötüleştirir. Cezanın en önemli olumsuz sonucu yetişkin-çocuk ilişkisini zedelemesi ve çocuğa fiziksel ve psikolojik zarar vermesidir. Çünkü ceza fiziksel disiplin uygulamak (dayak) olabileceği gibi, çocuğu sözle hor görmek ve sevgiyi esirgemek şeklindedir.

Her türlü cezanın sonucunda; çocuk sırf ceza alma korkusundan olumsuz davranışını tekrarlamayabilir. Yaptığı olumsuz davranışın sonucunu anlayıp bir daha yapmaması için olanak tanınmamış olabilir. Yaptığının karşılığını ödemiş olduğunu düşünür, ödeşmiş hissedebilir. Olumsuz davranışından dolayı kendine kızacağına cezayı uygulayan yetişkine kızabilir. Ceza aldığı için kendini aciz hissedebilir. Yetişkini örnek alarak kendisi de aynı yöntemleri sorun çözmek için kullanmaya başlayabilir. Kendine güveni sarsılabilir. Ceza almamak için gizli gizli olumsuz davranışı tekrarlayabilir ya da yalan söylemeye başlayabilir. Saldırgan veya pısırık olabilir.

Çocuklar ebeveynlerine direndiklerinde çoğunlukla başka bir şey istemektedirler. Çoğu kez direnişleri başka bir şeyi yeğlediklerini ebeveynlerine anlatma çabalarıdır. Çocuklar ne istediklerini ve bunun kendileri için ne denli önemli olduğunu anladığımız mesajını aldıklarında, seslerini duyurduklarını ya da varlıklarının farkına varıldığından emin olduklarında dirençleri azalır. Dinlemeye zaman ayırır ve bunu doğru bir şekilde yaparsak çocuğumuz bir dahaki sefere daha az direnirler ve işbirliğine daha gönüllü olurlar. Direnci kırmak için dinlemekten sonraki aşama ise çocuğun duygularının sakin ve sevecen bir şekilde tanımlanmasıdır. Çocuğa duygularının derinlerine inmesi konusunda fırsat tanındığında en gerçek ihtiyaçlarının karşılandığını hissederler ve kapattıkları kapılar açılır.

Bütün bu davranış değiştirme yaklaşımlarını defalarca denememize rağmen çocuğun olumsuz davranışları devam ederse artık çocuğun davranışlarının sonuçlarını yaşama vakti gelmiştir. Davranışının sonucunu yaşatmak yöntemi ceza ile karıştırılabilir fakat farklıdır; Sonucunu yaşatmadan önce diğer yöntemler denenir, sonuç alınamadığında bu yöntem denenir. Ceza ise başka yöntem kullanmadan çocuğu üzecek bir şey yapmaktır. Sonuç yaşatırken çocuğun mahrum edildiği şey onun olumsuz davranışı ile ilgilidir. Cezada ise çocuğu en çok üzecek şey gerçekleştirilir. Sonucunu yaşatmanın mantığı “ her olumsuz davranışın bir bedeli vardır”, cezanın mantığı ise “sen beni üzdün ben de seni üzüyorum” dur. Sonuç olarak; yetişkinlerin amacı çocukların olumsuz davranışlarını azaltıp, olumlu davranışlarını artırmak ve hayata hazır hale getirmektir. Çocukların doğru ve yanlışı ayırt edebilen ve herhangi bir dış denetim olmadığı halde tercihini doğrudan yana kullanan bireyler olmasını istiyorsak onların içsel ödül ve men etme mekanizmalarını geliştirmemiz gerekir.

Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminin temelinde annenin ve babanın davranışlarını buluruz. Onların tek tek kişilikleri, birbirlerine olan davranış ve tutumları ve çocuklarına gösterdikleri ilgi ve davranış biçimleri çok önemlidir. Bazı çocuk ileriki yaşamında tıpkı anne ve babası gibi davranır. Bazı çocuk öyle zorlanmıştır ki, reaksiyon olarak, kendisine yöneltilen davranış ve eğitim tarzının tam tersini seçer. Doğru ya da yanlış olduğunu gözetmeden...

 

Yazar:  Yusuf-i Kenan

 

Pazartesi, 01 Ocak 2018 00:03

MUHARREM 1439

Muharrem 1439

Muharrem 1439 - İrfan Aydın

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

Muharrem 1439

 

Bismillahirrahmanirrahim,

Salat ve selam alemlere rahmet olarak gelen Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’in, daha sonra diğer peygamberlerin, ehli beyt’in, ashab-ı kiramın, saadat-ı kiram efendilerimizin mübarek ruhlarına olsun. Sonra da günümüzü aydınlatan büyüklerimizin üzerine olsun…

Muharrem ayını idrak ettiğimiz şu günlerde İslam dünyasından iç açıcı olmayan haberler gelmeye devam ediyor. Arakan da gözü dönmüş Budist çeteler müslümanlara türlü zulümler uygulayarak göçe zorluyorlar. Arakandan Bangladeş’e geçen müslümanların sayısı dört yüz bin civarındaydı ve bu sayı her geçen gün daha da artmakta. Yollardaki perişan görüntüler sürekli ajanslar tarafından servis edilmekte. Arkadan yükselen dumanlar ve perişan bir halkın dramı…

Hemen yanı başımızda Irak’ta IKBY’nin aldığı referandum kararı bölgeyi savaşın eşiğine getirmiş durumda. Türk, Kürt, Arap savaşı İsrail’in arayıp da bulamadığı cinsten. Zaten bu referandumun arkasında İsrail ve Amerika’nın olduğu herkes tarafından biliniyor. Türk ordusu sınıra yığınak yapmış ve tatbikatlar yapıyor. Masada her türlü seçeneğin olduğu bir zamanda Barzani için en hayırlı seçeneğin alabildiği kadar taviz alıp referandumu ertelemek olduğu gözüküyor. Fakat hayırlısını Allah (cc) bilir. Zaten Amerika’nın Irak işgali ile özerk bölgelere ayrılan Irak’ın parçalanması durumunda 1926 Ankara anlaşması gereği Kerkük ve Musul için uluslar arası yasalar gereği müdahale hakkımız bulunuyor. Tabi soğukkanlı bir politika izlemek bizim için daha yaralıdır. 

Diğer yandan Suriye’de İdlib’te Türkiye, İran ve Rusya’nın Astana’da aldığı karar gereği çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edildi. Afrin için ise düğmeye basılmış gibi gözüküyor. Afrin’in dört tarafı ordumuz ve Özgür Suriye ordusu tarafından çevrilmiş durumda. Afrin gün sayıyor. Fırat Kalkanı harekatı ile başlayan Suriye içerisindeki duruma müdahil olma pozisyonu Afrin ile Hatay’a kadar genişleyeyecek gibi gözüküyor. Böylece hem Fırat Kalkanı ile açtığımız alan koruma altına alınmış hem de Kuzey Suriye PYD-İsrail koridoru tamamen kapanmış olacak. Öte yandan çatışmasızlık bölgesi ilan edilmiş olmasına rağmen Esed rejim uçakları Suriye halkını bazı bölgelerde bombalamaya devam ediyor. 

Filistinde değişen bir şey yok. İsrail insanlık tarihinin en büyük hapishanesini genişletmeye devam ediyor. Gazze’nin tek çıkış kapısı Refah, Sisi’den sonra adeta İsrail kontrolüne geçmiş gibi. Şu günlerde Gazze’nin neredeyse bütün lojistik desteğini sağlayan gizli tüneller İsrail tarafından kapatılıyor. İsrail Mısır’la arasına sadece yer üstünde duvar örmekle kalmıyor duvarı belli bir metreye kadar yer altına indirerek alttan açılabilecek tünellere engel oluşturuyor.

Evet şimdi Arakan’da bu zulüm zahiren niçin meydana geliyor ona bakalım. Bildiğiniz üzere Arakan eski ismi Burma krallığı yeni ismi Myanmar olan devletin sınırları içerisinde bir bölgedir. Bölge eski zamanlarda Arakan krallığı olarak müslümanların yönetiminde yüzyıllarca yaşadı. İngilizler Arakan’ı sömürgelerine kattığında ismini Burma Krallığı olarak değiştirdi. Ta ki İkinci Dünya Savaşı’na kadar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Myanmar olarak bağımsızlığını elde etti. Katliam ve zulümleri çok eskiye dayanmasına rağmen İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hız kazandı. Son zamanlarda ise iyice şiddetlendi. Arakan bölgesinin altında zengin gaz ve petrol yatakları olduğu söyleniyor. Bu petrol ve gaz yataklarının üzerinde yüzyıllardır yaşayan müslüman masum ve mazlum Arakan halkı şimdilerde göçe zorlanıyor. Bunun için Budist çeteler acımasızca katiam yapıyor kadınları ve çocukları öldürüyor malları yağmalıyor evleri ve arazileri geri dönülmez bir şekilde yakıyor. Yüz binlerce insan NAF nehrini geçerek Bangladeş’e sığınıyor. Yollarda kimi zaman yarı bellerine kadar su içerisinde kimi zaman dizlere kadar çamur içerisinde çocuklar ve yaşlılar sırtta üç beş parça malları ellerinde…. Ölüme yolculuk, sefalete yolculuk…

Arakan da son zamanlarda kirli bir oyun oynanıyor. Suudi Arabistan’dan Arakan’a geçen Pakistan doğumlu Suudi Arabistan’da yetişmiş Ataullah liderliğinde Arakan kurtuluş ordusu ARSA diye bir örgüt kuruldu. Çeşitli eylemlere imza atan bu örgüt yakın zamanda karakollara saldırarak bugünkü Arakan göçünü oluşturan Budist zulmünü tetikledi. Bir yanda güya halkın kutuluşu için örgüt finanse eden Suudi Arabistan diğer yanda hükümeti zulme zorlayan Çin. Bu iki taşeron bölgeyi boşaltmakla görevli. Bölge boşalınca Amerikan, İngiliz, Norveç ve Arabistan petrol şirketleri bölgeye üşüşecek ve çıkardıkları petrol ve gaz Çin’e sevkedilecek. Çin’in artan enerji ihtiycı hemen komşu bir coğrafyadan karşılanacak. Eğer bu haberler doğruysa Suudi Arabistan’ın Katar örneğinde olduğu gibi Amerikan tetikçiliğine soyunduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Suudi Arabistan geçmişte Afganistan’da sergilediği tutumu şimdi Suriye’de ve Arakan’da sergileyerek İslam dünyası için ne kadar zararlı olduğunu bir kez daha göstermiştir. İslam dünyasının neresinde bir İslami uyanış olsa Suud’u hemen orada görüyoruz. Oluşacak İslami uyanışı rayından çıkarmak ve hedefinden uzaklaştırmak için elinden geleni yapıyor. Önce hareketi sağladığı finsla gruplara bölüyor daha sonra mezhebi ve etnik çatışmaya dönüştürüyor. Sürekli oynadığı oyun budur. Tabi bunu oluşacak her İslami hareket bir gün gözünü dünyanın kalbi olan Mekke-i Mükerreme’ye dikeceğini bildiği için yapıyor. Fakat korkunun ecele faydası yok. Gün gelir Amerika’yla, İngiltere’yle yaptığı bu oyunlar tutmaz ve Müslümanlar uyanır… 

Bu oyunda Türkiye sadece gıda ve ilaç yardımı yapabiliyor. Bir de diplomatik çabalar. Oyun önceden kurulmuş sonradan ardından toparlamak çok zor oluyor. Bu hadise bir kez daha göztermiştir ki ülkemiz ekonomik siyasi ve askeri açıdan çok daha güçlü bir pozisyonda olmalıdır. Yoksa biz daha çok mazluma koli göndeririz. Tabi bu da nüfus olarak, yer altı zenginlikleri olarak ve ticaret hacmi olarak baktığımızda tek başına Türkiye’nin altından kalkabileceği bir durum değildir. Türkiye’nin önderliğinde kurulacak bir İslam birliği çok acil bir ihtiyaçtır. 

Arakan için Türkiye dışında çırpınan yok. Üç maymun oyunu devamlı sahnede! Tüm dünya her zaman olduğu gibi… Birkaç yüz bin kişi öldürsünler sonra bakarız havasındalar. Zaten Şerleşmiş milletlerden AB den ABD den bir şey beklediğimiz yok, fakat İslam ülkeleri denilen petrol zengini ülkelerin durumu insana giran geliyor. Rabbimizden niyazımız halkına ve Allah’a (cc) dayanmayan bu dünya zengini müslüman ülkelerini hakiki sahiplerine kavuşturmasıdır. 

Evet muharrem ayı ki bu ay İslam tarihi açısından birçok mutlu olayın yaşandığı bir aydır.

Acısıyla tatlısıyla bu ay İslam dünyası için önemli bir aydır. Rabbimizden niyazımız Arakan’ın, Filistin’in ve Kudüs’ün, Hicaz’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Mısır’ın, Dogu Türkistan’ın, Patani’nin, Afrika müslümanlarının ve tüm Bilad-ı İslamın zahiren ve batinen hürriyetine kavuşmasıdır. Ümmetin yaklaşık bin beşyüz yıldır önümüzü aydınlatan Allah (cc) adamlarının etrafında toplanması ve onların önderliğinde artık sonunda ışık gözükmeye başlayan bu karanlık tünelden çıkmasıdır. Cenabı Hak’tan acilen bütün Bilad-ı İslam’ı tek bir sancak etrafında toplayacak hayırlı bir sahip göndermesini dileriz. 

Amin…

 

Yazar:  İrfan Aydın

 

Pazartesi, 01 Ocak 2018 00:02

DİL ve AFETLERİ İKİYÜZLÜLÜK

İkiyüzlülk

Dil ve Afetleri 'İkiyüzlülük' - Şeb-i Vuslat

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

Dil ve Afetleri 'İkiyüzlülük'

 

İkiyüzlü davranan kimse, birbirine düşmanlığı olan iki kişi arasında gider gelir ve her birinin hoşuna gideceği şekilde konuşur. Bu münafıklığın ta kendisidir.

Bu konuda Ammâr b. Yâsir (ra), Allah Resûlü’nün (sav) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Bu dünyada iki yüzlü olanın, kıyamet günü ateşten iki dili olur.”

Ebu Hûreyre (ra), Rasul-i Ekrem’den (sav) şu hadisi nakleder: “Kıyamet günü, Allah’ın kullarının en kötüsünün ikiyüzlüler olduğunu görürsünüz. O şunlara bir şekilde, diğerlerine ayrı bir şekilde konuşur.”

Bir rivayette de şöyledir: “Bunlara bir yüzle, şunlara da başka bir yüzle gelir konuşur.”

Ebu Hûreyre (ra) der ki: “İkiyüzlüler, Allah (cc) katında emin kimseler değildir.”

Malik b. Dinâr (ks) der ki: “Tevrat’ta şöyle okudum: Kişi arkadaşıyla konuştuğu zaman aynı konuda birbirinden farklı sözler söylerse emniyeti yok olur. Allah (cc) kıyamet günü iki faklı ağızla konuşan kişiyi helâk eder.”

Rasul-i Ekrem Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Allah katında kulların en sevimsizi yalancılar, kibirlenenler ve kalpleri kardeşlerine karşı kinle dolu olanlardır. Onlarla karşılaştıklarında yalandan güleryüz gösterirler. Bir de onlar Allah ve Resûlü’ne çağırıldıkları zaman ağırdan alırlar, şeytana ve onun işine çağırıldıkları zaman ise acele ederler.”

İbn Mesud (ra) “düşüncesizce yaşayan kimse olmayın” dedi. Yanındakiler, “bu nasıl biridir?” diye sorduklarında, “her esintiye (fikre) kapılandır” dedi.

Büyükler ikiyüzlülüğün münafıklık olduğunda görüş birliği içindedir. Münafıklığın pek çok alâmeti vardır. İkiyüzlülük de o alâmetlerden biridir.

Rivayet edildiğine göre, (Hz. Ömer (ra) zamanında) sahâbelerden biri vefat etti. Hz. Huzeyfe (ra), onun cenaze namazını kılmadı. Bu haber Hz. Ömer’e (ra) ulaşınca, “sahâbelerden biri ölüyor, sen cenaze namazını kılmıyorsun!” dedi. Hz. Huzeyfe de (ra) “Ey müminlerin emiri o da münafıklardandı” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), “Allah için sana soruyorum, bende onlardan mıyım? diye sordu. Hz. Huzeyfe, “Allah’ım beni bağışla, hayır Yâ Ömer sen onlardan değilsin. Ama senden başkası hakkında emin değilim” dedi.

 

İkiyüzlülüğün Tarifi

İki hasımdan her birine gidip güleryüz gösterse ve bunda samimi ise, bu münafıklık ve ikiyüzlülük değildir. Zira her iki hasımla da dost olabilir. Ancak onun dostluğu zayıftır, kardeşlik derecesine ulaşmaz. Çünkü hakiki dostlukta onun düşmanını da sevmemesi gerekir.

Fakat her bir hasma gidip birinin söylediğini diğerine anlatıyorsa bu ikiyüzlülüktür. Dedikodudan daha kötüdür. Zira dedikodu, sadece bir tarafın sözünü diğer tarafa ulaştırmaktır. İkiyüzlülük ise her ikisine de gidip diğerinin aleyhinde bulunmaktır. Her birinin, diğerine karşı gösterdiği düşmanca tavrın güzel olduğunu anlatmaya çalışır. İşte bu ikiyüzlülüktür.

Her bir hasma gidip, “sana yardım edeceğim” diye söz vermesi, her birinin düşmanlığını “iyi yapıyorsun.... gibi cümlelerle) övmesi, yüzüne karşı övdüğü halde yanından ayrılınca sövmesi de ikiyüzlülüktür.

Bu durumda iki hasmın arasındaki kişinin susması gerekir. Eğer taraf olmak istiyorsa da hasımlardan haklı olanı, gerek yüzüne karşı, gerek arkasından, gerekse de düşmanının yanında övmelidir.

Abdullah b. Ömer’e (ra) “Biz idarecilerimizin yanına girdiğimiz zaman bir şeyler konuşuyoruz. Çıktığımızda ise başka türlü konuşuyoruz. Konuda ne dersiniz?” diye sorduklarında, Abdullah b. Ömer: “Allah Rasulü zamanında biz bu davranışı münafıklık sayardık” demiştir.

İdarecinin yanına girmek ve ona övgüde bulunmak gerekmediği halde bu davranışı sergilerse o, münafıklıktır.

İdarecinin yanına girdiğinde korkusundan ona övgüde bulunuyorsa bu da münafıklıktır. Çünkü onun yanına girmekle kendisini buna mecbur etmiştir.

Az ile yetinip, mal ve mevkiyi terk ederek idarecinin huzuruna çıkmak gerekmediği halde, makam, mevki ve zenginlik elde etmek için huzuruna varıp övgüler yağdırsa bu da münafıklıktır. Bu konuda Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur. “suyun baklayı yeşerttiği gibi, mal ve makam sevgisi de kalpte münafıklığı yeşertir, kuvvetlendirir.” Bu sevgi kişiyi idarecilere, onları gözetmeye, kendilerine karşı riyakârlık yapmaya muhtaç eder.

 

Kötülüğünden Korkulan Kişiye Güleryüz Göstermek

Zaruretten dolayı idarecinin huzuruna çıkmış ve övgüde bulunmadığı takdirde kendisine bir zararın geleceğinden korkuyorsa, bu kimse mazeretlidir. Çünkü şerden sakınmak için övgüde bulunmak caizdir.

Bu konuda Ebu’d Derda (ra) şöyle demiştir, “biz bazı insanların yüzüne karşı güleriz, halbuki kalbimiz onlara lanet eder.”

Hz. Aişe annemiz (ra) anlatır, “Adamın biri Allah Resûlü’nün huzuruna gelmek için izin istedi. Rasulûllah (sav), “Ona izin verin, o aşiretinin en kötü adamıdır” buyurdu. Adamı içeri girince Rasulûllah (sav) onunla yumuşak konuştu. Adam oradan ayrılınca ben, “Ey Allah’ın Rasulü! O adam hakkında söyleyeceğini söyledin, huzuruna girince de onunlar yumuşak konuştun” dedim. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (sav), “Ya Aişe! İnsanların en kötüsü, şerrinden korkularak kendisine ikram edilen kişidir” buyurdu.

Bu durum sadece, güleryüz ve tebessümle karşılamaktan ibaret olduğu zaman caizdir. Ama ona övgüler yağdırmak ise apaçık bir yalandır. Bu da zaruret ve zorlama olmadan caiz olmaz.

Şerrinden korunmak için güleryüz gösterdiği kişiye övgüde bulunmaz, batıl sözlerinde onu tasdik etmez, tamam anlamında başını sallamaz. Onun söylediği batıl sözleri inkâr etmelidir. Buna gücü yetmezse diliyle susar, ancak kalbiyle inkâr eder.

Rabbim cümlemizi ikiyüzlülükten, ikiyüzlülerden, münafıklardan muhafaza eylesin, Rabbim (cc) yar ve yardımcımız olsun, âmin.

 

Kaynakça:

Dil Belâsı, Hüccetü’l İslam İmam Gazali, Semerkand Yayınları, 2011.

 

Yazar:  Şeb-i Vuslat

 

Pazartesi, 01 Ocak 2018 00:01

ESMA-I HÜSNA

esmai husna

Esma-ı Hüsna - Mine Şimşek

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

Esma-ı Hüsna

 

Bizleri yoktan var eden varlığından haberdar eden Allahu Teala’ya (cc) hamdolsun. Rahmet olarak gönderilen nebilerin en şereflisi ve sonuncusu olan Hazreti Muhammed (sav) Efendimize zerreler adedince salat ve selam olsun. Bu ayki yazımızda Allahu Teala hazretlerinin isimlerini ve manalarını yazmağa çalışacağız inşallah. Esma-ı Hüsna bilindiği gibi rabbimizin güzel isimleridir. Hadisi şerif de bu isimleri ezberleyip ve hakkıyla manalarını anladığımızda sevgili peygamberimiz (sav) cennete gireceğimiz müjdesini vermiştir. (Buhari Müslim)

Hace Hazretleri bir sohbetlerinde (ksa): “Size Peygamberimiz’in hanımlarının isimlerini sayın desem, iki veya üç tanesini o da bilinen isimlerini ancak sayabilirsiniz. Allahın sıfatlarını sayın desem peygamberlerin meleklerin sıfatlarını sayın desem bilmiyoruz, abdestin farzları nelerdir, bilmiyoruz, asıl bilmemiz gereken şeyleri bilmiyoruz. Buraya bir kere geldik daha geriye dönüş yok…! Burada sermaye biriktirip öte tarafta emekliliğimize rahat etmeye bakacağız, bunların bize faidesi var arkadaşlar.”diye buyurmuşlardı.

Birkaç ayeti kerimede ise Cenabı Hak (cc): “O takdir edip yaratan, bir uygunluk içinde var eden, varlıklara suret veren, en güzel isimler onundur. Göklerde ve yerde olanlar onu tesbih ve tenzih eder. O mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 24)

“De ki ister Allah diye dua edin, ister Rahman diye, hangisi ile dua etseniz en güze isimler onundur.” (Kehf, 110) 

İmamı Rabbani hazretleri (ksa) Mektubatında: “Cenabı Hak (cc) hadisi kudside: “Ben bir gizli hazine idim bilinmek istedim.” diye bildirmiştir. Hiç tanımadığınız bir insanı sevebilir misiniz? Hiçbir özelliğini bilmediğiniz birisini övebilir miyiz? Ve tanımadan bir insanla dostluk kurabilirmiyiz? İşte Esma-ı Hüsna hakikatın sonsuzluğunda eşsiz dost…!” buyurmuştur.

Şahı Nakşıbendi hazretleri (ksa): “Allah’ın doksan dokuz ismi şeriflerini öğrenip bilmek ve amel etmek gerekir. Mesela “Rezzak” (cc) ismini söylediğimiz zaman rızık için asla endişe etmemeli veya “Mütekebbir” (cc) söyleyince Allah’ü Teala’nın azametini ve kibriyasını (üstün olduğunu) düşünmelidir.” buyurmaktadır.

İbn Ataullah El-İskenderi hazretleri ise: “O Allah ki Zâtı’nın zikredilmesiyle kalplerin kilitlerini açar. Zikir, dili gıybet yalan ve her türlü boş sözden uzak tutan bir meşguliyettir. Zikir kula huzur ve sükunetin gelmesine meleklerin onu kanatlarıyla sarmasına, rahmetle bürümesine vesiledir. Bu ne büyük saadettir. Ululuk sahibi Allah’ın azabından zikirden daha iyi koruyan başka hiçbir amel yoktur. Hıçkırık eşliğinde gözlerden yaş döküldüğünde kıyamet gününde Efendimiz’in (sav) hadisi şeriflerinde müjdesi vardır. Kıyamet de arşın gölgesinde gölgelenme saadetine ermeye vesile olduğunu bizlere bildirmiştir. Onun Zâtı ehadiyyeti (tek ve bir) bütün kemal sıfatlarıyla muttasıftır, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün alemi yoktan var eden odur. Onun büyüklüğüne kudret ve azametine nihayet yoktur. Bizleri ve bizim gördüğümüz göremediğimiz göremeyeceğimiz binlerce alemleri yaratıp yaşatan besleyen ancak odur. Allah’ü Teala’nın, Rahman, Rahim, Halik, Rezzak, Hakim, Rab, Mübdi, Aziz, Gaffar, Cebbar, Tevvab, Hak (cc) gibi bunlardan başka daha bir çok isimleri ve pek muazzam sıfatları da vardır.” buyurmuşlardır.

Allah dostları, Allah’ın güzel isimlerini ezberleyip bu isimlerin manalarını anlayarak Allah’ü Teala’ya dua eder isek, “Faidesi’ni dünyada da ahirette de görürüz bizinillah.” diye bildirmişlerdir. 

Cenabı Hak (cc) Kur’an-ı Kerim’de: “Esma-ül Hüsna” En güzel isimler Allah’ındır. O halde ona onlarla dua edin.” (Araf 180) buyurmuştur.

Esma-ül Hüsna Ve Manaları:

“Allah” (cc): Ma’budu mutlak, has bir ismi zat ve alemdir. (Ey bütün sıfatların başı olan, kainat’ı yaratan bütün övgüye ve ibadete layık, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan tek varlık.)

“Er-Rahman” (cc): Külli ve umumi rahmet sahibi. (Ey rahmetiyle her şeyi kuşatan Allah’ım. “Ya Rahman…!” Bize de acıyıp merhamet eyle.)

“Er-Rahim” (cc):Donanım ve konuma göre bol bol rahmet eden. (Ey çok rahmet edici olan Allah’ım. Bana da merhamet ederek halimi güzelleştir.)

“El-Melik” (cc):Her şeyin ve mülkün sahibi. (Ey alemlerin tek sahibi ve maliki.)

“El-Kuddüs” (cc): Hata ve noksanlardan beri. (Ey bütün noksanlardan ayıplardan kusurlardan hatalardan münezzeh olan Allah’ım kalbimi bütün kötü sıfatlardan temizleyerek mukaddes kıl.)

“Es-Selam” (cc): Ayıplardan salim ve herkes için selamet kaynağı. (Ey kulları tehlikelerden sıkıntılardan selamet ve huzura eriştiren, selamları yaratan Allah’ım beni ayıplardan noksanlardan işlerimi şerden koru ve vücuduma selamet verip bela ve musibetlerden muhafaza eyle.)

“El-Mü’min” (cc): Kendi Rububiyeti’nin (ihsan edeni) şahidi ve herkese güven kaynağı. (Ey güven veren, ey mümin kullarına ahirette azaptan emin kılan Allah’ım, gazabından ve azabından emniyet ihsan eyle.)

“El-Muheymin” (cc): Herkesi ve her şeyi her an görüp gözeten. (Ey kullarını devamlı gözetleyen ve himayesi altında bulunduran Allah’ım bizi her türlü tehlikeden muhafaza eyle.)

“El-Aziz” (cc): Eşi benzeri olmayan yegane galip. (Ey eşsiz olan..! Aziz olan..! Ey mağlubiyet bilmeyen daima galip ve güçlü olan Allah’ım. Nefsimdeki zilleti giderip aziz eyle.)

“El-Cebbar” (cc): Elin ulaşamadığı gücün yetmediği bir hakimi mutlak. (Ey zorlama gücüne sahip olan, hükmünü ve dilediğini tam olarak yerine getiren Allah’ım, iyileşmesi zor, tedavisi olmayan her sıkıntıdan koru.)

“El-Mütekebbir” (cc): Ululuk zâtının lazımı bir ulu ki çok büyük. (Ey büyüklük de sınırsız olan, Ey izzet şeref ve saltanattan dolayı ihtişam ve büyüklüğünde tek olan Allah’ım. Kibirlenip din ve din ehline düşmanlık edenleri zelil eyle.)

“El-Halık” (cc): Zahir batın her şeyi yaratan.( Ey bütün mahlukatı yoktan var edip yaratan Allah’ım. Şerrin her çeşidinden uzaklaştırarak muhafaza eyle.)

“El-Bari’u” (cc): Örneği kendine ait her şeyi kusursuz var eden, inşa eden. (Ey bütün varlıkları kusursuz olarak yaratan icat edip var eden, Allah’ım fazlını keremini ve nimetlerini bize ihsan eyle.)

“El-Musavvir” (cc): Şekil ve suret veren. (Ey bütün varlıklara dilediği gibi şekillendiren suretlendiren Allah’ım, suretimi güzelleştirdiğin gibi siretimi de güzel eyle.) 

“El-Ğaffar” (cc): Her türlü günah ve hataları bağışlayan. (Ey bağışlaması daima çok olan. Ey kulların günahlarını bağışlayan mağfireti çok olan Allah’ım “Ya Ğaffar..!” günahlarımı bağışlayarak tövbemi kabul eyle.)

“El-Kahhar” (cc): Her şeyi kendi iradesine ram eden bir kahir. (Ey zorlama ve intikam alma gücüne sahip olan Allah’ım şeytanımı mağlup ederek kahreyle.)

“El-Vehhab”(cc): Karşılıksız bol bol hibede bulunan, veren. (Ey bağışta bulunan Allah’ım bağışta bulunarak ilim ve hikmeti ihsan eyle.)

“Er-Rezzak” (cc): Her ihtiyaç sahibini ihtiyacına göre rızıklandıran. (Ey bütün varlıkların rızıklarını vermekte muttasıf olan Allah’ım! kolaylıkla helal rızık ihsan eyle.)

“El-Fettah” (cc): Hayır kapılarını açan ve gaileleri savan. (Ey kullarına her şeyi her sıkıntıyı rahmet, hayır, ilim, rızık ve sır kapılarını daima açma gücüne sahip olan feth eden Allah’ım. Basiretimi açarak hayır kapılarının açılmasını ihsan eyle.)

“El-Alim” (cc): Olmuş olacak cüz-i külli her şeyi bilen. (Ey her şeyin başını ve sonunu açık ve gizlisini hakkıyla bilen Allah’ım, beni ilminle şereflendirerek faziletlerini ikram eyle.) 

“El-Kabıd” (cc): Can alan ruhları sıkan ve erzakı kısan. (Ey dilediğini kabz eden sıkan daraltan Allah’ım her inatçının göğsünü daraltarak din ve din ehline saldırmasını engelle.)

“El-Basıt” (cc): Genişletecekleri genişleten ruhlara inşirah veren ve her şeyi bereketlendiren. (Ey dilediğinin nefsini rizkını ilmini onlara veren onu açan rahatlandıran ve genişlendiren Allah’ım, Nefsimi rahatlat ilmimi çoğalt. Feyzinle kalbimi nurlandır göğsümü genişlendirerek rahatlığa kavuştur.)

“El-Hafıd” (cc): Dünyada ukbada istediğini alçaltan. (Ey dilediği şeyi alçaltan en yukarı dereceden en aşağı dereceye indiren Allah’ım münafıkların nifak ehlinin kadir ve kıymetini düşürerek en aşağı dereceye indir.)

“Er-Rafi” (cc): Burada da ötede de dilediğini yükselten. (Ey dilediği şeyi yükselten en aşağı dereceden en en yukarı dereceye kaldıran Allah’ım, esrarınla derecemi ali ve yüksek kıl.)

“El-Müiz’zü” (cc): Dilediğini aziz kılan ve şereflendiren. (Ey dilediğini güçlü kılıp şereflendiren Allahım. Beni ve müminleri buna ehil yaparak aziz eyle.) 

“El-Müzill” (cc): İstediğini zelil ve rusvay kılan. (Ey dilediğini zelil hor hakir kılan ve makamların en aşağısına indiren Allah’ım, zalimlerin cümlesini tümünü zelil hor ve hakir eyle.)

“Es-Semi’ü” (cc): Gizli açık her şeyi duyan. (Ey her şeyi gizli açık söylelenleri en iyi bir şekilde işiten duyan. Dua ve ibadetlerimi yalvarmamı “Semi’..” sıfatın hürmetine dergahın da kabul eyle.) 

(Devam edeceğiz inşallah…..)

 

Kaynakça:

Büyük İslam ilmihali. Ömer Nasuhi Bilmen

İbn Ataullah El-İskenderi, Gönüllerin neşesi zikir 

İmamı Rabbani, Mektubat. 

İmamı Gazali, İhya-i Ulumi’d-din.(Esma-ül Hüsna.)

 

Yazar:  Mine Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort